2016 Hoşgelsin ..

Tüm Sevgili Okuyucularıma,

Bol bol gülecekleri,

Bol bol sevinecekleri,

İyi haber alacakları,

Çevresinden enerjilerini eksilten kişileri gönderecekleri,

Bol bol aşk yaşayacakları,

Sağlık peşinde koşmayacakları,

Sevdiklerine vakit ayırabilecekleri,

Ve umutlarını hayata geçirebilecekleri bir 2016 diliyorum….

biz

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

YAZ DOSTUM

Herşey söz değil tabii ki, yazı da mühim.  Ne demişler “söz uçar, yazı kalır!”

yazi yazmak 3

Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile, eski HUMK’da dört farklı şekilde düzenlenen yargılama usulü, ikiye indirilmiştir. Bu çerçevede, asıl yargılama usulü olarak yazılı yargılama usulü; bunun dışındaki hallerde ise, basit yaani sözlü yargılama usulü kabul edilmiştir.

Yazılı yargılama usulünde, davanın açılma tarihi bakımından ortaya çıkan tartışmalara son vermek ve bu konudaki gelişmelere ayak uydurabilmek için, davanın açıldığı tarih bakımından dilekçenin kayıt tarihi esas alınmıştır. Dilekçenin düzenlenmesinde temel bir değişiklik olmamakla birlikte, dilekçelerin daha iyi ve anlaşılır düzenlenmesine hizmet edecek açıklık getirilmiştir . Dilekçede eksiklik bulunması hali, ilk itiraz olmaktan çıkartılmış, eksikliğin kural olarak süre verilerek tamamlanması, tamamlanmadığı takdirde de davanın açılmamış sayılması sonucuna tâbi kılınmıştır . Aynı durum cevap dilekçesi için de söz konusudur. Ancak cevap dilekçesindeki eksiklik tamamlanmazsa, dilekçe verilmemiş sayılır. Dilekçedeki bazı eksikliklere ise, kendilerine özgü usulî sonuçlar bağlanmıştır. Dava açılırken harç ve avans ödenmesi sistemi kabul edilmiştir.

Çoğu meslektaşlarımın da bildiği üzere; bugün başlangıçta masrafların verilmemesi sebebiyle yargılama gereksiz yere uzamakta, hatta bu durum kötüye de kullanılabilmektedir. Bu sebeple, avans ödenmesi zorunluluğu getirilmiş , bu durum kesin bir süreye bağlanmıştır. Ayrıca, davacının elindeki belgelerin ekte sunulmasıyla, başka yerden getirilecek belgeler hakkında bilgi verilmesi zorunlu kılınmıştır . Yargıtay kararlarında tartışmalı olan taraf değişikliği, karşı tarafın açık rızasına bağlı olarak mümkün kılınmıştır, bazı hallerde bu rızaya da gerek kalmadan değişiklik kabul edilmiştir . Cevap dilekçesi süresi iki haftaya uzatılmış; ayrıca uzatma istenirse, bunun azamî süresi de bir ayla sınırlanmıştır . Ön İnceleme Dilekçeler verilmesinden sonra yargılamamıza getirilen bir yenilik olarak ön inceleme kabul edilmiştir .

Geçen haftaki “Söz Söz” başlığı altında belirttiğim tüm uyuşmazlıklar dışındakiler, yazılı yargılama usulüne tabiidir.

Barış Manço da ne diyor YAZ DOSTUM !!!

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

SİYAH TELAŞ SÖYLEŞİSİ

simsiyah

1-Gizem Hanım, “Siyah Telaş” ilk romanınız. Aşk romanı gibi görünse de bir kadının hayat içindeki mücadelesi ve yaptığı yanlışlıkları da görüyoruz. Başından yanlış başlayan bir ilişki gibi okunuyor. Yarattığınız kahraman neden böyle bir yanlışın peşinde ısrar ediyor?

Etrafımız yanlış ilişki dolu. Ben romanda çok aşık ve tutkun bir kadının, kendisine hiç uygun olmayan bir adamın hayatında yer edinebilmek uğruna girdiği savaşlardaki mücadelesini kaleme almaya çalıştım.  Duru, Sedat’ın hayatında asla geçici bir role sahip olmak istemiyor ve bu arzu uğruna tüm gençliğini feda etmeye hazır.  Sedat’ı kendi aşkı ve tutkusuyla besleyerek kendisine bağlamaya çalışıyor.  Okuyucu tarafından bir nevi “obsesyon” “takıntı” olarak bile algılansa; aslında “aşkın” taa kendisini anlatmaya çalışıyorum.  Aşk,”sahip olmak ister” çünkü; tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen…O yüzden Duru için yanlış da yok zaten … sadece ısrarla aşkının peşinden gitme durumu var.

2-Açıkçası şunu da görüyoruz romanda. Bir kadının her şeye rağmen büyük bir mücadelesi de var. Tutunma gibi, ayakta durma gibi, güçlü olma gibi. Ancak söz konusu aşk olunca bu mücadeleden de vazgeçen bir kahraman var… Aşkın hikmetinden sual olmaz sözünden yola çıkarsak, bunları normal mi görmek gerekiyor?

Elbette normal.  Herkesin başına gelebilir.  Romanımda asla vazgeçmek yok, bu arada.  Sedat da, Duru da kendilerine göre aşklarının peşinden  asla vazgeçmeden büyük bir ısrarla gidiyorlar hem de koşarak… sedat da Duru’dan aşağıda ya da geri de kalmıyor, o da tüm engelleriyle koşuyor.

3-Kendisine değer verilmeyen, yeri olmayan bir aşkın ısrarı oldukça yakıcı oluyor. Neden böyle bir yangının içine kendisini atar Duru?

Şöyle cevap vereyim size, “Hayatta “Aşk” kadar güçlü bir duygu var mıdır?”.  Aşk, insanın gözünü kör edebildiği ölçüde, gerçeklerden uzaklaştırabildiği ölçüde aşktır.

4-Siyah Telaş ile özellikle genç kızlara ya da kadınlara mesajlarınız var gibi görünüyor. Kadınlar Siyah Telaşı nasıl okumalı?

“Pür dikkat” .  Zira, aşk bu adamı da yakar daha da çok kadını.  Zira biz kadınlar, duygusal yaratıklarız.  Kadınlar, Siyah Telaş’tan ders almalılar.  Aşk’ta biraz da mantık arasınlar ki, kalpleri, canları yanmasın ya da daha az yansın.

5-Dikkatimi çeken en önemli şey de kadının kadınla uğraşması. Aslında mağdur olan iki kadın var. Ancak ikisinin de hedefi kendileri. Bu bakış açısından ne zaman ve nasıl kurtulur kadınlar?

Hiç bir zaman. Neden mi? Çünkü, kadın kadının kurdudur.  Ortada bir adam var, ancak 2 kadın da bu adama sahip olmak istiyor.  Kadınlar, mağduriyetlerinin farkında değiller. Tek istedikleri, “o adam” yani romandaki Sedat. Sedat’a sahip olana kadar ve onun hayatındaki tek kadın olana kadar bu mücadeleleri devam edecektir.

6-Romanınız keyifle okunan, akıcı bir roman. Olumlu ya da olumsuz tepkiler aldınız mı? Vermek istediğiniz mesaj okuyucuda da karşılığını buldu mu?

Tepkiler genelde olumlu.  Zira, bu roman benim ilk romanım öncelikle medeni cesaretimi kutluyor, olumlu düşünen okuyucularım.  Bence okuyucularım vermek istediğim mesajı aldı.  Zaten, romanımı da; aşkı ve tutkuyu seven ve bu 2 duyguyla yaşayan herkese adıyorum. Akıcı bir roman olduğunu söylüyorlar aslında, şu anda anımsadığım olumsuz eleştiri ise; ana karakter Duru’yu yerden yere vurduğumu ve bir anlamda acımasızca yazdığımı söylüyorlar.  Tabii bunu diyenler genelde feminist okuyucularım :)) Benim hep erkeği haklı gören yapımdan ötürü zannedersem.  Herkesin romanımı severek ve keyifle okuması dileklerimle….Belki bir gün de “Beyaz Telaş” ı yazarım, kim bilir 🙂

https://www.youtube.com/watch?v=zCdSJVYqBXc

Söyleşi Sorularını Hazırlayan: Deniz Bulut’a teşekkürlerimle

Saygılarımla

Avukat / Yazar Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

SÖZ SÖZ SÖZ SÖZ SÖZ !!!!

Vee gelelim, sözün söz olduğu, tanık beyanlarının önemli yer tuttuğu; benim üzerinde yoğun bir şekilde çalıştığım güzide iş davalarının tabii olduğu Basit Yargılama Usulünün özelliklerine:

Basit yargılama usulünde taraflar; dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek zorundadırlar. Ayrıca, tüm delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.

Basit yargılama usulüne tabi davalarda mahkemeler, mümkün olan durumlarda, tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. İ ddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.

Basit yargılama usulünde, daha önce karar verilemeyen hallerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hakim, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.

Basit yargılama usulünde mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hallerde, hakim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.

adliye_1

Bana sorarsanız, hangi uyuşmazlıklar Basit Yargılama Usulüne göre görülür diye ; hemen belirtiyeyim üstadlar!: sulh hukuk mahkemelerinin görevine giren dava ve işler, doğrudan dosya üzerinden karar vermek konusunda kanunun mahkemeye takdir hakkı tanıdığı dava ve işler, her çeşit nafaka davaları ile velayet ve vesayete ilişkin dava ve işler, yukarıda belirttiğim gibi hizmet ilişkisinden doğan davalar, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti gibi geçici hukuki koruma talepleri ile deniz raporlarının alınması,  konkordato ve sermaye şirketleri veya kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin açılacak davalar, Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler ve diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler.

Not: Önümüzdeki haftaya da, yazılı yargılama usulüyle ilgili bazı önemli bilgilere yer vereceğim köşemde. Ayrıca,bu konularla ilgilenmeyen ve bu konulardan sıkılan okurlarım için de,  köşemi keyifle okumalarını sağlayabilmek için, satış grafiğinden memnun kaldığım “Siyah Telaş” isimli romanıma ilişkin yaptığımız bir söyleşiyi yayınlayacağım.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Can Dündar ve “Hukukun Bittiği Yer Bakışı”

Ülkede haber yaptığı için tutuklanan gazeteciler de yok değil hani …

Haberin doğruluğu şöyle bir yanda dursun, nerede hukuk devleti ? Sen neredesin hukuk ? Bak sana ihtiyacı var gazetecilerin, insanların ..  Can Dündar, Erdem Gül ve daha nicelerinin…

Hep “hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve adalet !” dedik durduk.  Ben ve daha niceleri günün birinde hukukçu olalım, mekteplerden avukat, savcı çıkalım diye dünya kadar eğitime vakit, para harcadık durduk. Aldığımız eğitim bitmedi ve bitmeyecek, meslek sahibi olduktan sonra da her daim kendimizi hukuki anlamda geliştirmek durumunda kalacağız.  Ama gel gelelim, Can Dündar ve Erdem Gül gibi gazetecilerin yapmış oldukları bir haberden ötürü, sanki devlet hainleriymişçesine yaka paça hapishaneye konulmuş olmalarına, tutuklanmalarına.

Sosyal medya, bu 2 gazetecinin tutuklanmasına adeta kin kusuyor.  Olayı yargılama durumum olamaz tabii, ancak hatırı sayılır, yıllardır gazetecilik dünyasına katkıları şüphe götürmeyen 2 insandan bahsediyoruz, ve tutuklanmaya karşı nefret kusanların da düşüncesi bu, 2 gazetecinin sadece görevlerini yapıyor olduğu.

Basın Kanunu madde 3’e göre, “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”

  • Ayrıca bakın Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüne: “Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır.” (1923)

can dundar

2 gazeteci ve diğer hak, hukuk bekleyen çoğu derdest dosyanın “bu ülkede hukuk vardır” sözünü söyletmeye yetecek vasıfta olması dileklerimle….

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog