Haykırırcasına Ağla Açılırsın !!!

Her neye kadirse, dün yani pazar akşamüzerinden beridir ağladım da ağladım.  Durmak bilmedi gözlerimden akan yaşların miktarı… Ağladım durdum, sonra bir daha ağladım.  Biraz cam açtım daha derin nefes alabilmek için.  Sonra içime çektiğim oksijen miktarının fazlalığından mıdır bilmem,   gözyaşlarım artmış olarak yine ağladım.  Sonra Allah’a dua ettim.  Ancak, ağlama miktarım ve sıklığım o kadar artmıştı ki, kalbimin hızlı atışından hıçkırık da başlamış oldu.  Yan komşular dinliyor olsaydı herhalde birinin beni boğazladığını felan düşünürlerdi.  Sabahı zor ettim.  Bu kadar ağlama heveslisi ve sulu göz olduğum söylenemez gerçi; ama demek ki öyleymişim.  Ya da birikim olsa gerek.. Hem insanoğlu adına, hem de bireysel bir takım hüzünler hepsi karıştı..   Dün sabah rahmetli dedemin mezarını ziyaret etmiştim; sanırım bu ziyaret beni etkilemiş olmalı…. Hayatı düşündüm.  Üzüntüleri… İsteyip de yapılamayanları…. Kalp kırıklıklarını…. Her şeyi… Düşündüğüm güzel hiç bir şey yoktu… Tüm ağlamam kesilene değin… Mezarda usul usul yattığını gördüğüm ve bana çok düşkün olan dedeciğimin mezar taşına bakarken içimden şunu söyledim “Dede, kalk bak ben kocaman kız oldum.  Hayatı öğrendim.  Hayat toz pembe hiç değilmiş dede! Çok zormuş… ”

aglamak

Bu ağlama seanslarım sabah 7’ye doğru son buldu.  Hayatın rutini ve yapmamız gereken işler, adliye koşuşturmaları ve Müvekkillerin derdine derman olma arzu ve yükümlülüğüyle yeni haftaya başladık hayırlısıyla…

Hayatı ve üzüntüleri düşündükçe hayatın geçmeyeceğini ve bir o kadar da kahır ızdırabıyla geçirmenin ruhumuzda derin yaralar ve hastalıklara mani olacağını bilen insanoğlu elbette gülmek de istiyor.  Hadsizce atılan kahkahalar da sanırım bunun için, üzüntülere meydan okumak için; sanırım spor aktivetelerinin varlığı ve hobilerin var olma sebebi de bu üzüntü ve ızdıraplarla savaşma mantığı..

İnsanoğlu her üzüntüsünü, sıkıntısını ve kederini bir şekilde bilinçaltına değil bence arkasına atabilmeyi bilmeli.  Mutlu olmanın yollarını mutlaka; ama mutlaka bulmalı ve çevresindeki eşini, dostunu, arkadaşlarını ve en önemlisi de hayat arkadaşını doğru seçebilmeli.  Ama en başında da kendi kendine yetebilmeli.  Kendi kendine öz saygını tutabildiğin ölçüde ve  hayata karşı başın dik durduğunda; senden güçlü insan olmuyor ve o derece de başkaları için saygın kişilik kazanmış oluyorsun… Arada bir de böğürürcesine, hatta haykırırcasına, anırırcasına ağlamak gerekiyor.  Allah büyük dertler çaresizlikler vermesin…

Bu arada, tüm İslam Alemine Hayırlı Ramazanlar Dilerim …

İyi Haftalar

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Ticari Uyuşmazlıkların Çözümünde Tahkim ve Arabuluculuk

Sevgili okuyucuarım, tüm diğer köşe yazılarımda da zaman zaman belirttiğim gibi, arabuluculukta, tarafların karşılıklı olarak kabul edebilecekleri bir anlaşma yapılması amaçlanır. Hakemin tarafları bağlayıcı bir karar verme yetkisine sahip olduğu tahkimden farklı olarak arabuluculukta, arabulucu tarafları bağlayıcı bir karar veremez; tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmelerini kolaylaştırmak için onlara yardımcı olur.

İhtilaflı taraflardan her ikisinin de üzerinde anlaştığı arabulucu, değinilecek konuların gerektirdiği meseleleri yeniden inceler. Arabulucu, izlenecek usulü açıklar ve kendisinin tarafsız bir kişi olduğunu ve öyle kalacağını vurgulamalıdır. Uygun bir şekilde hazırlanmış bir anlaşma gerektiğinde icra edilebileceğinden, uyuşmazlığı çözmüş olacaktır. Belgelenme sürecine katılan Noterlerden, uyuşmazlıkların çözümünde arabulucu olarak yararlanılabilir. Bu süreçte de, tarafların gerçek iradeleri, hukukî işlemin içeriği ve sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan noterler, sonradan çıkacak uyuşmazlıkların kolayca çözülmesini de sağlayabilirler. Noterlerin, önceden katılmadıkları hukukî işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde de arabulucu  veya hakem olarak faydalı olmaları mümkün olacaktır. Noterlerin bağımsız ve tarafsız konumları, arabulucu olarak atanmaları hâlinde, tarafların güvenini kazanmalarını sağlayacak; böylece uyuşmazlık çözüm müzakereleri daha ılımlı ve verimli bir ortamda geçecektir. Resmî daire sayılan noterlik dairesi, arabuluculuk müzakerelerinin güvenle gerçekleştirilmesi için elverişli bir mekân oluşturacaktır. Ayrıca noterler, sır saklama yükümlülüğü dolayısıyla, mesleğin icrası sebebiyle öğrendikleri sırları açıklayamaz, mevcut evrak ve belgeleri ilgililer dışında kimseye veremezler. Bu durum sayesinde noterler, ADR’nin temel özelliklerinden olan “uyuşmazlık çözüm müzakerelerinin gizliliğini” koruyarak, müzakerelerin özgür bir ortamda yapılmasını güvence altına alacaklardır.

tahkim

Bir diğer ADR çözüm tekniği olan Tahkime gelirsek:

Tahkim, bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın, anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümünü özel kişilere bırakmaları ve uyuşmazlığın özel kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasıdır. Uyuşmazlığın çözümü kendilerine bırakılan bu özel kişilere “hakem” denir. Hakemlerin kendilerine havale edilen uyuşmazlığı çözmek (davayı görmek) hususunda hiçbir resmi sıfatları yoktur. Ancak, taraflar uyuşmazlığın çözümünü onlara havale etmekle, hakemlerin verecekleri karara razı olmuşlar ve hakemler o uyuşmazlık (dava) bakımından adeta bir mahkeme olmuştur. Bu sebeple, tahkime “hakem mahkemesi” de denir. Burada, söz konusu olan “ihtiyari tahkim”, yani tarafların anlaşmaları (rızaları) ile başvurabilecekleri tahkim yoludur. Taraflar, bir uyuşmazlığın (davanın) görülmesi için hakeme (tahkim yoluna) başvurmak zorunda değildirler, zira dava normal olarak devlet mahkemelerinde de görülebilir. Ancak, taraflar anlaşarak, belli bir davayı, tayin edecekleri (seçecekleri) hakemlere de götürebilirler. Tahkim, tarafların, hakkında kanuni bir yasaklama bulunmayan, kamu düzenini ilgilendirmeyen, kendi istekleriyle özgürce hareket edebilecekleri işlerden dolayı aralarında çıkabilecek hukuki ihtilafların çözümünü devlet yargısına başvurmak yerine kendi tercihleri ile belirledikleri bir (veya birkaç) kişiye bırakmak suretiyle sağlamalarıdır. Uluslararası ticari ilişkilerin günümüzde önemli boyutlara ulaşması yanı sıra taraflar arasında da uyuşmazlıkların önemli ölçüde arttığı gözlemlenmektedir.

Konuyla ilgili daha da ayrıntı isteyen okuyucularım bana aşağıdaki bilgilerden ulaşabilirler….

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

İntifa/ İrtifak Hakları ve İcra Edilebilirlik Esası

Burdayım burdayım, kaybolmadım bir yere… :)))

Yazıyorum işte hala ….

Okurlarımdan gelen 2 soruya cevap vereyim hemen …

İntifa ve İrtifak Hakları arasında şöyle bir fark var :

İrtifak hakları, kanunda düzenlenmiş olup taşınır, taşınmaz malların kullanım haklarını içeren bir haklardandır. İrtifak hakları bir taşınmaz üzerinde kullanım ve rıza gösermeyi, mülkiyet özgü bazı hakların kullanılmasından kaçındıran ayni hak olarak kurulan haklardır. İrtifak hakları şahsı bağlı ve eşyaya bağlı olmak üzere ikiye ayrılır.

İntifa hakkı ise bir başkasına ait olan taşınır taşınmaz mallar üzerinde tam yararlanma ve kullanma yetkisi tanıyan haklardır. Ancak intifa hakkı kurulması sürecinde kuru mülkiyetin sahibinin mülkiyet üzerindeki öz değerini kendisinde tutuluyor. Kuru mülkiyet sahibi mülkiyetin gerçek sahibi ancak yararlanı ve kullananı intifa hakkı sahibidir.İntifa hakkı, hak sahibine, zorunlu olarak, ayrılmaz bir biçimde bağlanıyor. İntifa hakkı, gerçek kişi lehine tesis edilebileceği gibi tüzel kişi lehine de tesis edilebiliyor. Hatta birden çok kişi adına tesis edilen intifa hakkı, müşterek veya iştirak halinde de kullanılabilinir.

Kesinleşmeden İcra Edilebilen ve Edilemeyen Kararlar Ayrımına da bakarsak:

İcraya konulabilmesi için kesinleşmesi şart olan ilamları; 1-Gayrimenkulün aynına ilişkin ilamlar 2-Aile ve kişiler hukukuna ilişkin ilamlar, 3-Yabancı mahkeme veya hakem kararlarının tenfizine ilişkin verilen ilamlar, 4-Menfi tespit veya istirdat (geri alım) davalarında verilen ilamlar, 5-Sayıştay ilamları, 6-İstihkak davasının kabulüne ilişkin karardaki yargılama gideri (Davanın reddi halinde ise kesinleşme gerekmemektedir.) 6-Bayrağına ve sicil kaydı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemilere ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin ilamlardır.

Her iki konuyla daha ayrıntılı bilgi isteyene okuyucularım, aşağıdaki email adresinden bana ulaşıp gerekirse randevu alabilirler.

Bir de sizlerle yüreğimi dağlayan bir görüntüyü paylaşmak isterim.

taksi_2

2 gün evvel bir restaurantın önünden geçerken bu görüntü gözüme ilişti ve hemen fotosunu çektim.  Gerçi herkes kendi kaderini yaşıyor bunu biliyoruz; ama yine de üzüntüm .  Resimdeki keman çalgıcısı saatlerce bu restaurantın çevresinde gezindi durdu.  Tek amacı çalgısının sesini yarı ya da tam alkolik, şımarık, züppe takımına duyurabilmekti.  Kimileri duymamazlığa geldi kimileriyse zaten masalarındaki yüksek sesli kahkahalardan duyamıyordu, duymaya da yeltenmiyordu.  Tabii, tok açın halinden anlamıyor.  Çalgıcı eminim ki, toplayabildiği 3,5 kuruş parayı ekmek parası olarak evine götürebilmenin huzuruyla o restaurantın çevresinden, o züppe takımına göre çok daha mutlu ayrılmıştı. Kaderi mi suçlamak lazım bilmiyorum ama bu görüntüler çok sayıda ve her gün işsizlik yüzünden dilenen, evsiz kalan, ve çöplerin önünde yatıp kalkan insan sayısında artma oluyor.  Gelir dağılımında orantısızlık ve ekonomik sıkıntı yaşayanların sayısında korkunç artmalar var her geçen gün.  Devletin bu insanlara bir an önce yardımcı olması ve birşey yapması gerekliliği çığ gibi büyüyor.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Delil Sunma Süreleri

Gelelim delillerin sunulacağı zamana…

HMK 140/5 e göre deliller ön inceleme duruşmasına kadar sunulabilir. Dava ve cevap dilekçelerinde belirtilip de ön inceleme duruşmasına kadar sunulmayan deliler için hakim delillerin sunulması için 2 haftalık kesin süre verir ve  bu süre içerisinde sunulmayan delillerden vazgeçilmiş sayılır. Dava ve cevap dilekçelerinde sunulmayan deliller diğer tarafın rızası ile veya diğer tarafın geçerli bir mazeret göstermeksizin ön inceleme duruşmasına katılmaması halinde karşı tarafın rızası aranmaksızın ön inceleme duruşmasında sunulabilir. Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.

Dolayısıyla kesin sürelere tabii kalmadığımızda isterse davanın seyrini değiştirecek nitelikte olsun; yine de delillerimiz hakim tarafından kale alınmayacaktır.

buyutec

Gelelim delillerin sunulacağı zamana…

HMK 140/5 e göre deliller ön inceleme duruşmasına kadar sunulabilir. Dava ve cevap dilekçelerinde belirtilip de ön inceleme duruşmasına kadar sunulmayan deliler için hakim delillerin sunulması için 2 haftalık kesin süre verir ve  bu süre içerisinde sunulmayan delillerden vazgeçilmiş sayılır. Dava ve cevap dilekçelerinde sunulmayan deliller diğer tarafın rızası ile veya diğer tarafın geçerli bir mazeret göstermeksizin ön inceleme duruşmasına katılmaması halinde karşı tarafın rızası aranmaksızın ön inceleme duruşmasında sunulabilir. Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.

Dolayısıyla kesin sürelere tabii kalmadığımızda isterse davanın seyrini değiştirecek nitelikte olsun; yine de delillerimiz hakim tarafından kale alınmayacaktır.

Aile Uyuşmazlıkları, Nafaka İndirimi ve Beyazın Huzuru

Yaş aldım ben… Bu cumartesiydi doğumgünüm.  Sevdiğimle, öyle bir güzel girdim ki  doğumgünüme, umarım bu yaşım çok güzel geçer, hayallerimi, umutlarımı hayata geçireceğim bir yaş olur… Bu anlamda doğumgünümü hatırlayıp, kutlayan tüm okuyucularıma teşekkür ederim.

Boşanma konusunda sıkça sorular alıyorum.  Aile arabuluculuğu üzerinde de yoğun olarak çalışıyorum biliyorsunuz.  Sistem de özellikle adliyelerde yavaş yavaş oturmaya başladı.  Bense kendi ofisimde seansları sürdürmeyi tercih ediyorum.  Hafta başında mail kutuma baktığımda aile uyuşmazlıklarıyla ilgili çeşitli sorularınıza rastladım.  Şöyle bir harmanlayarak cevap vermem gerekirse,

“Aile mahkemeleri, önlerine gelen dava ve işlerin özelliklerine göre, esasa girmeden önce, aile içindeki karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün korunması bakımından eşlerin ve çocukların karşı karşıya oldukları sorunları tespit ederek bunların sulh yoluyla çözümünü, gerektiğinde uzmanlardan da yararlanarak teşvik eder. Sulh sağlanamadığı takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında karar verilir. Anayasa Mahkemesi Kanunu (“AMK) m.7’de belirtilen sulh HMK m.213/1’de yer alan sulha teşvikten farklı yönleri vardır. HMK’nun ilgili maddesi uyarınca “Davanın her aşamasında tahkikat hakimi iki tarafı veya vekillerini çağırarak davanın maddi olguları hakkında beyanlarını dinleyebilir ve sonuç vereceği umulan hallerde bunları sulha da teşvik edebilir. Görüldüğü üzere AMK m.7’de yer alan sulhten farklı olarak HMK’da yer alan sulh başvurulması zorunlu olmayan ve hakimi bağlamayan bir kurumdurHakim tarafları sulhe teşvik ederken AMK m.5’te belirtilen uzmanlardan yararlanabilir. Aile mahkemesinde görevli olan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacılardan oluşan uzmanlar bu konuda görüş bildirebilirler, duruşmaya katılabilirler.

Hakimin doğrudan ya da uzmanlar yardımıyla tarafları arabuluculuk yoluyla uzlaştırabilmesinin dayanağı ayrıca Medeni Kanun’un (MK) 195. maddesinde belirtilmiştir. MK m. 195 uyarınca evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi durumunda eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Bu durumda hakim eşleri yükümlülükleri konusunda ayrı ayrı uyarır ve eşleri uzlaştırmaya çalışır.

Gelgelelim bir diğer sorunun cevabına “Türk Medeni Kanunu’nun 176/4. maddesi gereğince; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın azaltılmasına karar verilebilir. Bu bağlamda iradın azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir.”Buna göre bu tür davalarda sağlıklı bir yargılama yapılabilmesi için öncelikle; tarafların boşanma davası sırasındaki mali durumlarıyla nafakanın azaltılması davasının açıldığı sıradaki mali durumların tam olarak saptanıp karşılaştırılması, ardından nafakanın indirilmesini gerekli ve haklı kılacak bir değişimin olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir.

Tüm okuyucularıma keyifli bir hafta dilerim, ben bu haftaya çok güzel başladım.  Sevdiğimle, beyaz ve mavi renkleri arasında harika bir haftasonu geçirmiş olmanın keyfiyle hem kendime hem de size iyi bir hafta dilerim ….

mavi

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Avukatlar Günü Şerefimize

Tüm Meslektaşlarımın Avukatlar Gününü kutlarım…

Bu sene avukatlık hayatımda10. senemi dolduruyoum.  Meğer ne kutsal, ne ulvi meslekmiş …

Okurken ve mezun olana kadar burnunuzdan geliyor ama; deyiyor da sonunda.  Aldığın her işte, alnının akıyla, hukukun temel prensiplerine göre, işi söke söke Müvekkilinin lehine aldın mı, sana getirdiği hazzı tarif edebilmek o kadar zor ki…  Cübbenin dokunulmazlığı kadar, adaleti temsil eden hiç bir avukat ne müvekkillerinin ne politikanın ne de sistemin asla boyundurluğu altına girmemeli, asla kölesi olmamalıdır.

avukat gizem

Bakın avukatlıkla ilgili bazı hoşuma giden sözlere…

Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst te tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı! ( Molierac)

Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir. Kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir. Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır. (Aristo)

Yasalar insanı kontrol etmek için gereklidir. (Han Fei)

Eğer yasalara saygı gösterilmesini istiyorsak, önce saygı duyulacak yasalar yapılması lazımdır. (Louis D. Brandeis)

Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar. (William Pitt)

Yasaların ilk ve temel amacı bireylerin mutlak haklarını korumak ve düzenlemektir. (William Blackstone)

Yasa bir insanın bir eylemde bulunması veya eylemin sınırlandırılmasının ölçüsü ve kuralıdır; lex (yasa), ‘ligare’ (bağlı kılmak) kelimesinden türetilmiştir ve bir kimsenin eylemlerinden ‘bağlı tutulmasını’ ifade eder. (Thomas Aquinas)

Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar. (John Locke)

Hukuk, demokraside azınlıkların haklarını ve özgürlüklerini koruma aracıdır. ( Alfred E. Smith)

Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile seçmene hesap verilmesini, kamu makamlarının hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin yansız bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kılar. Kimse hukukun üstünde olamaz. (Paris Şartı)

İnsanlar yasaları (nomoi), adaletin işlemesi ve şiddetin onun kölesi olması için oluşturdu. (Euripides)

Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlal etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir. (Pierre Calamanderi)

Adalet, herkese kendi hakkını vermek konusunda kat’i ve devamlı bir iradedir. (Lustinianus)

Adalet…Onurlu yaşamak, başkasına zarar vermemek, herkese kendine ait olanı vermek.(Ulpianus)

Adalet mülkün temelidir. (Nizamülmülk)

Örnek insanlar adaleti anlar. (Konfüçyüs)

Türkiye’de hukukun olmadığını ileri süren zihniyeti çürütmek hakim ve savcılara çok büyük sorumluluklar getiriyor… Bunu da unutmamak lazım.

Daha nice seneler avukatlık mesleğini hakkıyla sürdürebilmem ve köşemden siz sevgili okuyucularıma seslenebilmem dileklerimle…

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

İnternet Kullanımında Hukuken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar; Suçlar ve Cezalar

İnternete girmeden geçirebildiğiniz bir gün oluyor mu? Ya da olabiliyor mu?

Şahsen benim hayır.  Belki de tek telefonuma ya da internete bakma gereksinimi duymadığım tek yer, yolculuk esnasında ya denizde ya da havada olduğum zamanlarda.. o da çok nadir… Her yerde telefonlar ve bilgisayarlar her yerde internet ..

internet

İnternet hukuku derslerine ben üniversitede hukuk fakültesinde okurken hep burun kıvırırdık; ancak epeydir ve şimdilerde hayat ve teknoloji gösteriyor ne kadar mühim olduğunu.  Peki hiç merak ettiniz mi, Facebook ve Twitter gibi gerek sosyal içerikli gerekse de başka amaçlı milyonlarca internet sitelerini ziyaret ediyoruz her gün; sizce ne gibi hukuki noktaları / sorumlulukları barındırıyor bu siteler kullanıcılar için? Aslında doğru soru bu olmadı.  Soruyu şöyle sormalı.. İnternet siteleri kendilerini kullanıcılarından korumak için ne gibi önlemler, gardlar alıyor biliyor musunuz? Tabii bu cevabı tamamen 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçların Mücadelesi Hakkındaki Kanuna göre vereceğim.  Kanun çok fazla ayrıntılı olmamasına rağmen öne çıkan başlıkları şu şekilde sıralamam mümkün.

1- Reklam ve Telif hakları konusu

2-Suç Teşkil eden Eylemler

3- Emniyet konusu ki buna izin verilmeyen ticari iletişimler (spam gibi)  ve virüs ve başka kötü niyetli kodlar ve Nefret söylemi, tehditkar veya pornografik nitelikli ya da şiddeti teşvik eden, çıplaklık ya da görsel veya keyfi şiddet içeren içerikler dahil.  Peki bunların kapsamı nedir? Merak edenleriniz oluyor mu?

3-Kayıt ve Hesap Güvenliği

4-Diğer Şahısların Haklarını Korunması Konusu ki, buna başkalarına ait haklar ya da yasaları ihlal eden herhangi bir içeriğin paylaşılmaması konusu ve  başkasına ait telif hakkının ihlali durumunda ne olacağı ve ihlal eden kullanıcının ya da buna izin veren internet sitesi sahibinin diğer adıyla yer ve içerik sağlayıcısının ne gibi yaptırımlara tabii olacağı konuları dahildir.  Sizce bu yaptırımlar, para cezası mı oluyor, hapis cezası mı?

Eee, internet bu son derecede kaotik ortam.  Artık Türkiye’de de  IP adresinin tespiti de, internet trafiğinin takibi ve hukuken gerekli diğer takiplerin hepsi mümkün olduğuna göre, internet alanında suç ve ceza konularını hepimizin bilmesi bir gerekliliktir.  Madem internete yapışık yaşıyoruz, sonuçlarına da katlanmalıyız.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi istemeniz durumunda bana aşağıdaki email adresimden ve iletişim bilgilerinden ulaşabilirsiniz. İyi Haftalar Dilerim

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Hisse Senetlerinin Sağladığı Haklar

Gelelim Hisse Senetlerinin Sağladığı Haklara …

Hisse senetleri,  bir anonim ortaklığın sermayesini temsil etmektedir. Hisse senedi sahipliği ise “ortaklık” anlamına gelir ve Ticaret kanunu kapsamında,  pay sahipleri şirketin genel kurul kararı ile net karından dağıtmaya karar verdiği kısmı payları oranında katılma hakkına sahiptir. Kar payı kazanılmış bir haktır, fakat sınırlandırılması mümkündür. Sınırlandırma alınacak kar payı miktarını azaltacak uygulamalar anlamına gelir. Halka açık ve borsada işlem gören işletmeler karlarını nakit ya da bedelsiz pay olarak dağıtabilirler. Kar dağıtımı prensip olarak zorunludur.Pay sahipleri, şirketin yeni çıkaracağı paylardan, payları oranında alma hakkına sahiptir. Özet olarak pay sahibi, şirketin bedelli sermaye arttırımında yeni pay dağıtımında öncelik hakkına sahiptir. Rüçhan hakkı pay sahiplerinin en önemli hakları arasında olup belirli koşullarda sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Rüçhan hakkı en az 15 gün içinde kullanılmalıdır.Rüçhan hakkı devredilebilir.

Bir şirketin sona ermesi ve tasfiye edilmesi durumunda, her pay sahibi, tasfiye sonucu kalan bakiyeye payı oranında katılma hakkına sahiptir.Pay sahibi, yönetim kurulunun seçilmesi gibi genel kurulun vereceği tüm yönetim kararlarına katılabileceği gibi seçilmek vasıtasıyla yönetim kurulunda görev alabilir.Her bir pay en az bir oy hakkına sahiptir. Genel kurulda oy verme hakkı kazanılmış bir haktır. Her payın karşılığındaki oy hakkı artırılabilir, bir paya en fazla 15 oy hakkı tanınabilir. Oy hakkı kısıtlanamaz, fakat anonim şirketler esas sözleşmelerinde belirtilmesi kaydıyla kar payı imtiyazı sağlayarak oydan yoksun pay senedi ihraç edebilirler. Mali tablolar da dahil olmak üzere şirketin faaliyetlerinde herhangi bir şüpheli durum gören pay sahibi konu ile ilgili açıklama isteme hakkına sahiptir. Bilgi alma hakkı şirket sırlarını kapsamaz. Pay sahiplerinin bilgi alma ve inceleme hakkı kaldırılamaz ve kısıtlanamaz. Bu arada, pay sahipleri, bilgi alma ve inceleme haklarını kullandıkları durumda ve pay sahiplerinin oy kullanma hakkı gibi bir hakkı kullanmaları için gerekli olduğu durumlarda belirli bir olaya ilişkin özel denetçi talep edebilirler. Özel denetçi talep edilebilmesi için herhangi bir pay sınırı bulunmamaktadır, tek bir pay sahibi bile özel denetim talebini gündem dışı olsa dahi genel kurul kararına sunabilir. Genel kurulun onayı ile beraber asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi talep edilebilir.

Pay sahipliği, sağladığı hakların yanında şirkete karşı bazı yükümlülükler de getirmektedir. Ne duruyoruz o zaman, hali vakti yerinde olan hisse senetlerine yatırım yapsın o zaman ….

hisse

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Yandım Anam Yandım !!!

Yandım anam yandım … Bilmemdir kaç saat oldu, böyle oturuşum. Deniz bana ben denize baktım, iç geçirdim, arada bir de aklıma gelip beni sinir eden şeylere küfrettim de durum, söylendim de durdum, dövündüm de durdum. Sonra baktım ki saate; 2 saate yakın olmuş, geleli.  Artık kalkmam gerektiğini farkettim.  Bacaklarımdan, kalça kadar her yerimin karıncalandığını, uyuştuğunu farkettim.  Bir bitkin, bit bitkin; tükenmişlik anlatamam ki anlatamam.  Bilahere, dedim kendi kendime “Allah’ım bu mudur yani, gözünü sevem bana enerji ver kalkayım şu sandalyeden içim geçe geçe nereye kadar? İşim var, gücüm var; bu tükenmişlik de nereden geldi şimdi hem de bu kadar güzel ve de ulvi bir manzaranın karşısında …. Biraz daha istifimi bozmadan oturmaya devam ettim etmesine daha sonraysa allem ettim, kallem ettim bir şekilde kalktım. Kalktım ve eski mooduma geri dönmeye çalıştım.  Yürüyerek geldiğim deniz kenarını koşarak terkettim.  Hatta deşarj olmak için spor yaparken komik komik hareketler  sergileyenler gibi nağralar atarak gittiğim bile söylenebilir.  Uzun lafın kısası her şey insanlar için.  üzüntüler ve sıkıntılar da.  Ancak Allah insana taşıyabilceğinden daha büyük acılar yaşatmasın.  Eğer yaşatıyorsa da işte bu zor olan.  O yüzden derler ya zaten Allah iyi şans kader kısmet versin diye…

gizemcik_1

 

Bu bitkinlik hali bana mobinge uğrayan ve tükenmişlik sendromuna yakalanan işçileri anımsattı.  Zira, mobbing davaları da o kadar gündemde ki, bende ekseri bu konuyla ilgili okurlarımdan çeşitli sorular alır oldum.

Mobbingin tanımını hatırlarsak; mevcut gücün ya da pozisyonun kötüye kullanılarak;  psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, aşağılama, tehdit vb. şekillerde tecelli eden duygusal bir saldırıdır. Kişinin saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi olmasıyla başlayıp; işverenin ima ve alay ile karşısındakinin toplumsal itibarını düşürmeyi de içeren saldırgan bir ortam yaratarak onu işten çıkmaya zorlamasıdır. Yaş, cinsiyet, ırk ayrımı olmaksızın kişiyi iş yaşamından dışlamak amacı ile kasıtlı olarak yapılır. Mobbing uygulayan kişiye “ tacizci ”, mobbinge maruz kalan kişiye ise “ mağdur ” denir.

Mobbinge maruz kalan kişiler gördükleri zararın büyüklüğü ve etkisiyle, işlerini yapamaz duruma gelmektedirler. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar göstermiştir ki, en kısa mobbing süresi 6 ay, genelde ortalama süre 15 ay, sürecin kalıcı ağır etkilerinin ortaya çıktığı dönem ise, 29-46 aydır. Hangi işyerlerinde ve hangi kişilerin mobbinge uğradığına bakıldığında araştırmalara göre kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, öncelikle sağlık ve eğitim sektöründe yaygın olduğu ve özellikle de üniversitelerde bunun çok daha sıklıkla yaşandığı görülmektedir.Mobbing şu şekillerde görülebilir: Üst konumda yer alanların astlarına yönelik olarak gerçekleştirdikleri psikolojik taciz vakalarıdır. Üstler sahip oldukları kurumsal gücü, astlarını ezerek, onları kurumun dışına iterek kullanması;

İşyerinde psikolojik tacizin fail veya failleri mağdur ile benzer görevlerde ve benzer olanaklara sahip, aynı konumdaki iş arkadaşlarıdırlar. Örneğin; eşit koşullar içinde bulunan çalışanların çekememezliği, rekabet, çıkar çatışması, kişisel hoşnutsuzluklar gibi; ayrıca çalışanın yöneticiye psikolojik şiddet uygulamasıdır. Nadir görülen bir durumdur. Örneğin, çalışanların yöneticiyi kabullenememesi, eski yöneticiye duyulan bağlılık, kıskançlık gibi…

Mobbingin Aşamalarıysa Şu Şekilde Olabilir:

– Çatışmanın çözümlenmeyişi

– Mobbingin başlaması (ruhsal ve fiziksel sağlık etkilenir)

– Mobbingin şiddetlenmesi (performansın düşmesi)

– Mobbingin iyice yoğunlaşması (istirahat, rapor, işe geç kalma)

– Yoğun mobbingin devamı (hastalık işin önüne geçer)

– Hastalık, istifa, uzaklaştırma vs…

Tükenmişlik Sendromu Olmayan Günlere Diyelim….

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Dilekçe Yazımında Şekli Düzenlemeler

Yazıyoruz ama nasıl yazmalıyız ?

Avukatlar için dilekçeler mühim.  Sıkıntılarımızı dilekçelerde ifade edebildiğimiz ölçüde duruşmalarda sözlerimiz önem kazanabiliyor; müvekkil adına anlatmamız gerekenler önem kazanabiliyor… Dilekçede, Yargıtay kararları ve olabildiğince çok ve etkili delillerle ve esasının incelikleri bir yana; gelgelelim avukatların dilekçe yazarken şekil konusunda nelere dikkat etmeleri gerektiğine:

Dilekçelerde kullanılacak yazı tipinin öncelikle akıcı bir şekilde okunması mümkün olan türde olması gerekir. Yazı boyutu için en uygun boyut 12 puntodur ve şahsen benim kullandığım yazı karakteri de Times New Roman’dır .

Dilekçeyi, bold (kalın) seçimle ortalamalı; davacı, davalı, dilekçe konusu, talep gibi başlıkları yine bold seçimle kalınlaştırılmalıdır, bu şekil dilekçeye hem görsel değer katacaktır, hem de dilekçeyi okuyacak kişinin işini kolaylaştırır. Yine yazıyı hizalamalar, dilekçelerin görselliği için oldukça önemlidir.

Eğer dilekçenin ilk sayfasında antetli kağıt kullanılacaksa da başlık ile antet arasındaki mesafe göze en uygun gelecek şekilde ayarlanmalıdır.

Dilekçede ad ve soyadların yazımında, adların baş harfleri büyük, diğerleri küçük, soyadın ise tamamının büyük yazılması da uygun olacaktır. Dilekçenin sağ ve solundaki boşluklar eşit mesafede olur ve yazılar iki yana yaslanırsa, dilekçeniz göze daha çok hitap edecek bir görüntüde olacaktır.

Uygulamada genellikle UYAP üzerinden dilekçe göndermek, işleri hızlandırmakta etkili ise de, size tavsiyem , aynı dilekçenin, antetli kağıda da hazırlanarak dosyaya sunulması faydalı olacaktır.

Bir şeyin şekli güzelse; devamı da güzel olur aynı böyle bir manzarada uyanmak ve hayata kaldığın yerden başlamak gibi….

huzur

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan