Sit Alanlarının Trampası /Takası

Sevgili Okuyucularımdan gelen sorular üzerine, “sit alanlarının takası” konusuna ilgili düzenleme çerçevesinde, genel hatlarıyla değinmek isterim.

Tabiat varlıkları ve doğal sit alanları ile özel çevre koruma bölgelerindeki taşınmazlar, Hazine taşınmazlarıyla trampa edilebilecektir.

deniz_1

Tabiat Varlıkları, Doğal Sit Alanları ve Özel Çevre Koruma Bölgelerinde Kalan Yapı Yasaklı Taşınmazların Hazine Taşınmazları ile Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe çoktan girmişti.

Yönetmeliğe göre, Bakanlar Kurulu kararıyla tescil ve ilan edilen, 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen tabiat varlıkları, doğal sit alanları, orman rejimine tabi olmayan koruma alanları ve özel çevre koruma bölgelerinde kalan, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünce her yıl belirlenecek trampa programlarına alınan gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait taşınmazlar, Hazine taşınmazlarıyla trampa edilebilecek.

Ancak şu taşınmazlar trampaya konu edilemeyecek:

“-Mülkiyet uyuşmazlığı olan,

-Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri gereğince devletçe dağıtımı yapılan taşınmazlardan sit alanı olarak belirlenen ve tapu kütüklerinde halen bu kanun kapsamında kaldığına dair şerh bulunan,

-Tapu kütüklerinde doğal sit alanında kaldığına dair şerh dışında başka takyidatlar bulunan,

-Doğal sit alanı olduğuna dair tapu kütüğüne şerh konulduktan sonra, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında sonradan edinilen,

-Kıyı Kanunu kapsamında bulunan taşınmazlardan kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında bulunan ve taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalması durumunda ise deniz tarafında kalan,

-Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’na göre uygulama alanı ilan edilen bölgelerde kalan,

-Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu kapsamında kalıp Milli Savunma Bakanlığınca kamulaştırılması gereken,

-Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan ve ilgili Bakanlıkça kamulaştırılması gereken,

-Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında kalması nedeniyle Bakanlıkça kamulaştırılması gereken,

-Mera, İskan, Orman ve Milli Parklar kanunları kapsamında kalan,

-İmar planında yola, otoparka, yeşil sahaya rastlayan veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevleri kapsamında sorumlu bulundukları veya bakım ve onarımla görevli oldukları taşınmazlar.”

Yönetmeliğe göre, birinci derece doğal sit alanı ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanının çakışması halinde takas işlemleri Kültür ve Turizm Bakanlığınca yürütülecek.

-Trampa programına alınacaklar Bakanlıkça belirlenecek

Yönetmelik kapsamına giren alanlardan hangilerinin trampa programa alınacağı, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerince yapılan başvurular göz önünde bulundurularak Bakanlıkça belirlenecektir.

Programa alınan alanlar, büyükşehir belediyeleri sınırlarındaki ilçelerde veya diğer illerin merkez ilçelerinde kalıyorsa valilik, diğer ilçelerin sınırlarındaysa kaymakamlıkça 30 gün ilan tahtasına asılarak ve gerekiyorsa belediye hoparlörüyle en az 2 gün aralıklarla üç kez duyurularak, ayrıca valilik, kaymakamlık ve belediyelerin internet sitelerinden ilan edilir.

Daha fazla bilgi edinmek istediğinizde bana ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Bir Danıştay Kararı .. Sit Alanlarıyla İlgili

Koca yazı devirmişken biz … Aklım hala yazda kaldı desem yalan olmaz.  Çok güzel anılar biriktirdim.. Zamanı durdurmak istedim.  Biliyor musunuz “İnsan zamanı durdurmak istediği ana ait” miş…  Herşey zamanla alakalı bence, içinde bulunduğun ruh hali ve çevrendeki seslerle… İnsan olgunlaştıkça yaşlandıkça kendinden bile soğuduğu anlar olabiliyor …  Mühim olan tutundukları.  Kendine saygısı ve sevgisi .. Gerisi ve çevre bir şekilde değişiyor zaten ister istemez.  Zamanlar biriktirin kendinize ve bunlarla beslenin.  An için yaşayın, yarınlar için değil (“carpe diem” kuralı gereğince)  … İnanın test ederek onaylanmıştır 🙂

Ben bu fotoyu benim için unutulmaz bir anda çekmiştim, ve hafızamda hep bu renk cümbüşü kalacak, o ana istinaden.  Şunu da itiraf etmem gerekir ki o an olmasaydı eğer, ben gökyüzünde bu kadar çok renk olduğunu belki de hiç bilmeyecektim…

manzara

Okuyucularımın ricası üzerine, sit alanı ve kamulaştırma ile takasa ilişkin bir danıştay kararını sizlerle paylaşmam icap ediyor:

2863 sayılı Kanunda korunacak taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının örnekleri ayrı ayrı sayılmış olup anılan taşınmazların ve koruma alanlarının kamulaştırılması gerekmekle birlikte bu kapsamda olmayan sit alanındaki taşınmazlar için kamulaştırma esasının benimsenmediği, bunun yerine takas imkanının getirildiği takasın yapılabilmesi için de 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı bulunması gerektiğinden sit alanı ilanından itibaren belirli bir sürede anılan koruma amaçlı imar planının yapılma zorunluluğunun olduğu, uyuşmazlıkta ise, kamulaştırılması zorunlu statüde bulunmayan ve yeryüzü şartlarından dolayı tasarruf etme imkanı bulunmayan taşınmazın 1. derece doğal sit alanı olması nedeniyle kullanılamamasından doğan bir zarardan söz edilemeyeceği bu durumda tazminat istemine ilişkin davanın reddi gerektiği hakkında bir Danıştay kararı şöyledir:

Danıştay Altıncı Dairesince verilen 19.06.2015 tarih ve E:2014/7813; K:2015/4418 sayılı karar.

T.C.

D A N I Ş T A Y

ALTINCI DAİRE

EsasNo : 2014/7813

Karar No : 2015/4418

Temyiz Edenler: 1-(Davacı)

Vekili :

2-(Davalı) Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı – ANKARA

Vekili :

Karşı Taraf : 1-(Davalı) Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı – ANKARA

2-(Davacı)

İstemin Özeti: Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen 21/05/2014 tarihli, E:2012/1780, K:2014/511 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi:

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, Aydın İli, Söke İlçesi, Doğanbey Köyü, 84 ve 127 parsel sayılı taşınmazların maliki olan davacının, taşınmazın sit alanı olarak belirlenmesi nedeniyle kamulaştırmasız el konulan taşınmazlar için toplam 252.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, davacının taşınmazları İzmir 2 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 14.12.1994 tarihli ve 4448 sayılı kararıyla 1.Derece Doğal Sit Alanı olarak tespit edilmesine rağmen kamulaştırılmaması nedeniyle davacının mülkiyet hakkının zedelendiği, taşınmazın değerini önemli ölçüde düşürdüğü, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozduğu, davacının alışılmışın dışında ve ölçüsüz yüke katlanmak zorunda kaldığı hususu dikkate alındığında, taşınmazın kamulaştırma değerinin davalı idarece davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davacının tazminat talebinin 75.000 TL’lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, bu karar davacı ve davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” kuralına yer verilmiş; temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.

Keza Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde de: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” hükmü yer almıştır.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 tarihli, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararıyla; 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları iptal edilmiş, iptal kararının gerekçesinde, “Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir.

Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.

Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.

3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasanın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasada bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.

İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.09.1981 günlü Sporrong ve Lönnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasanın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” nitelemelerine yer verilmiştir.

Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararında da atıf yapılan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin 23.09.1981 tarihli, 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth – İsveç kararında ise Mahkeme; başvurucuların taşınmazlarının uzun bir süre inşaat yasağı kapsamında tutulmasını ve bu sürede kamulaştırma yapılmamasını mülkiyet hakkına müdahale olarak kabul etmiş, bu durumun müdahaleyi ağırlaştırdığı kanaatine vararak, kararın devamında, başvurucuların mülkiyet haklarını kullanmalarının Sporrong Miras Şirketi olayında toplam 25 yıl, Bayan Lönnroth olayında on iki yıl engellendiğini, bu bağlamda uzatılmış yasakların mülk sahipleri üzerinde yarattığı olumsuz sonuçları hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlette olması gereken durumla bağdaştırılabilir görmediğini kaydetmiş, bu yasakların yarattığı durumun mülkiyet hakkının korunması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozduğunu, başvurucuların hukuki durumlarının gerekli dengenin bulunmamasına yol açtığını vurgulamış, sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinlerinde (izin verilmemesi) her iki başvurucu yönünden 1 nolu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 3. maddesinde:”Bu Kanunda geçen tanımlar ve kısaltmalar şunlardır:

a) Tanımlar:

(1) (Değişik:14/7/2004 – 5226/1 md.)”Kültür varlıkları”; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.

(2) “Tabiat varlıkları”; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir.

(3) “Sit”; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.

(13) “Doğal (tabii) sit”; jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır.” hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanun’un 6. maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının neler olduğu belirlenmiştir. Kanuna göre, korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19. uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar, belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar, sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları, milli tarihimizdeki önlemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve tesbit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı olarak sayılmıştır. Anılan maddenin devam eden fıkralarında, sayma suretiyle korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı örnekleri sıralanmıştır.

Anılan Kanun’un 7. maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tespit ve tesciline ilişkin hükümler getirilmiş, 8. maddesinde korunma alanlarının tespiti ve bu alanlarda inşaat ve tesisat yapılıp yapılmayacağı konusunda koruma kurullarının yetkili olduğu belirtilmiş, 9. maddesinde de korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları, koruma alanları ve sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunma yasağı getirilmiş, hangi eylemlerininşai ve fiziki müdahale olduğu hükümlerine yer verilmiştir.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Kamulaştırma” başlıklı 15. maddesinin (a) bendinde ” Taşınmaz kültür varlıkları ve bunların korunma alanları, aşağıda belirlenen esaslara göre kamulaştırılır: Kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur. (Ek: 17/6/1987 – 3386/5 md.; Değişik:14/7/2004 – 5226/7 md.) Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, il özel idareleri ve mahallî idare birlikleri tescilli taşınmaz kültür varlıklarını, koruma bölge kurullarının belirlediği fonksiyonda kullanılmak kaydıyla kamulaştırabilirler.” hükmü yer almaktadır.

Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun doğal (tabii) sitler, koruma ve kullanma koşulları ile ilgili 19.06.2007 tariihli ve 728 sayılı ilke kararı’nda:

“1- I. Derece Doğal (Tabii) Sit: Bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır.

Bu alanlarda, bitki örtüsü, topografya, silüet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir eylemde bulunulamayacağına,ancak;

a) Kesin yapı yasağı olmakla birlikte, resmi ve özel kuruluşlarca zorunlu olan alanlarda, teknik altyapı hizmetleri (kanalizasyon, açık otopark, telesiyej, teleferik, içme suyu, enerji nakil hattı, telefon hattı, doğalgaz hattı, GSM baz istasyonu ve benzeri) uygulamalarının koruma bölge kurulunun uygun göreceği şekliyle yapılabileceğine,

b) 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı veya 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı doğrultusunda hazırlanacak projesine göre ilgili koruma kurulundan izin almak koşulu ile halka açık rekreasyon amaçlı günübirlik tesisler (lokanta, büfe, kafeterya, soyunma kabinleri, wc, gezi yolu, açık otopark ve benzeri) ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik yapıların (iskele, balıkçı barınağı, bekçi kulübesi ve benzeri) yapılabileceğine, …

f) Doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin koruma kurulu izni doğrultusunda sürdürülebileceğine ” karar verilmiştir. Bu kararda taşınmazdan bu haliyle ne şekilde yararlanılıp yararlanılamayacağına yönelik ilkeler belirlenmiştir.

Aynı Kanun’un 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 17. maddesinin a bendinin ikinci fıkrasında ” Koruma amaçlı imar planı yapılıncaya kadar, koruma bölge kurulu tarafından üç ay içinde geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları belirlenir. Belediyeler, valilikler ve ilgili kurumlar söz konusu alanda üç yıl içinde koruma amaçlı imar planı hazırlatıp incelenmek ve sonuçlandırılmak üzere koruma bölge kuruluna vermek zorundadır. (değişiklik öncesinde bu süre iki yıl olarak düzenlenmişti) Üç yıllık süre içinde zorunlu nedenlerle plan yapılamadığı takdirde koruma bölge kurulunca gerekçeli olarak bu süre uzatılabilir. Uzatılan süre içerisinde geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları uygulanır.” hükmüne; aynı maddenin b bendinde ” Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir.” hükmüne; aynı Kanun’un 15. Maddesinin (f) bendinde ” (Ek: 17/6/1987 – 3386/5 md.; Değişik: 25/6/2009-5917/24 md.) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, (…) başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir. Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen kuralların birlikte değerlendirilmesinden, kısmen veya tamamen özel mülkiyete geçmiş olan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve koruma alanlarının Bakanlığın hazırlayacağı bir program dahilinde kamulaştırılacağı, uygulama imar planına göre hazırlanacak projelerin gerçekleştirilmesi amacıyla kamulaştırma yapılacağı, ayrıca bu statüde bulunan taşınmazların kullanılmasından yararlanmak hususunda yasal sınırlamalar yanında belli koşullar dahilinde kullanıma izin verildiği, sit alanı ilan edilen ve koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen taşınmazlar için takas talebinde bulunulabileceği, takas işlemine ilişkin usul ve esasların yönetmelikte düzenleneceği, takas talebinin kabul edilebilmesi için taşınmazın sit alanında olması ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı bulunmasının gerektiği, kanun hükmü gereği plan yapmaya yetkili idarelere sit alanı ilanından itibaren belirli bir sürede koruma amaçlı imar planını yapma zorunluluğu getirildiği görülmektedir.

Öncelikle, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları, sit alanlarından farklılık arz etmektedir. Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı örnekleri 2863 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde ayrı ayrı sayılarak (örneğin, kaya mezarlıkları, höyükler, tümülüsler ) somutlaştırılmış, ancak sit alanları koruma statü ve dereceleri farklılık arz etmekle birlikte hazırlanacak bilimsel raporlar doğrultusunda tarihi, kültürel veya tabiat güzelliklerinin alanın bütünselliğiyle beraber koruma altına alındığı alanı ifade etmektedir. Bu ayrımın bir sonucu olarak gerçek veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları için Kanun’un 15. maddesinin a fıkrasında taşınmazların program dahilinde kamulaştırılması esası getirilmiş,ancak sit alanında bulunan ve gerçek veya tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiş olan taşınmazlar için kamulaştırma esası benimsenmemiş, bunun yerine aynı maddenin (f) bendinde takas imkanı getirilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca, taşınmaz kültür varlığı, taşınmaz tabiat varlığı ve bu varlıkların korunma alanları ayrı ayrı tanımlanmış, korunması gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma kurullarınca tescil edileceği belirlenmiş, bu eserlerin ve üzerinde bulunduğu arzın Bakanlıkça hazırlanacak programlar doğrultusunda kamulaştırılacağı hüküm altına alınmıştır. Kısmen veya tamamen özel mülkiyete geçmiş olan taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve korunma alanlarının korunmasındaki kamu yararı, tarihi ve kültürel öneme sahip eserlerin sergilenerek tanıtılması, milli değerlerin korunarak gelecek nesillere bilgi aktarılması ve kültür turizmine katkı sağlayarak ülke ekonomisine fayda getirmesidir. Sit alanının korunmasındaki kamu yararında ise alanın görsel bütünlüğüyle beraber ele alınarak tarih öncesinden günümüze gelen medeniyetlerin yaşadıkları çağın sosyal, ekonomik ve mimari özelliklerini yansıtan kent veya kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak görüldüğü ve önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerleri veya çevre, ekoloji veya jeoloji gibi bilim dallarında uzmanlaşan kişiler tarafından alanın tabiat güzelliğinin korunması gerektiğine dair bilimsel raporlar ışığında açıkanan mekansal durumu ifade eder. Sonuç itibariyle korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bir değeri ifade ettiği, sit alanının ise arz üzerindeki statüyü ifade ettiği söylenebilir.

Bu durumda, kesin inşaat yasağı bulunan ve I. derece doğal sit alanı ilan edilen, özel mülkiyete konu taşınmazların malikleri tarafından nasıl kullanılacağı, tarımsal faaliyetler gibi gelir getirici faaliyetlerde bulunup bulunulmadığı, taşınmazın satışı, kiraya verilmesi gibi özel hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerin kullanılıp kullanılmadığı gibi hususların olayın özelliğine göre ortaya konulması gerekmektedir. Dolayısıyla, taşınmazdan hiçbir şekilde tasarruf etme imkanı kalmadığı ortaya konulan hususlarda mülkiyet hakkının kamu otoritesi tarafından süresi belirsiz biçimde kısıtlandığında şüphe yoktur. Ancak, hukuki ve filli durumu itibariyle taşınmazın hiçbir şekilde sit statüsünde olmadığı varsayımında, mülkiyet hakkının kullanılması ve taşınmazdan yararlanma imkanı olmayan ve sit alanının bütünselliği nedeniyle sit alanından çıkarılması uygun olmayan taşınmazlarda mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin olaya göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlık, kesin yapılaşma yasağı bulunan I. derece doğal sit alanında kalan taşınmazın uzun müddet kamulaştırılmadığından bahisle kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat talebinin reddine ilişkin işlemden kaynaklanmaktadır. Böyle bir durumda, dava konusu olayın içeriğine göre kamulaştırmasız el atmanın şartlarının oluşup oluşmadığının ve dava konusu taşınmazın statüsü de ortaya konulmak suretiyle taşınmazın kamulaştırması zorunlu bir taşınmaz olup olmadığının ortaya konulması suretiyle tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.

Olayda, davacının dava konusu taşınmazları 06.09.1990 günlü tapuda satış işlemiyle satın alındığı, anılan taşınmazların da bulunduğu alanın İzmir II. nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 14.12.1994 tarihli ve 4448 sayılı kararıyla I. Derece doğal sit olarak belirlendiği ve anılan kararın 22.02.1995 tarihli ve 953 sayılı yevmiye numarasıyla tapuya şerh edildiği, sit alanı ilanından bu yana koruma amaçlı imar planı yapılmadığı, davacı tarafından 23.12.2002 ve 27.06.2011 gününde yapılan başvurularıyla birlikte en son 31.05.2012 gününde yapılan başvuruların birlikte değerlendirilmek üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletilmesine karar verildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün 26.07.2012 tarihli ve 5406 sayılı kararıyla yönetmelik çalışmalarının devam ettiği, trampa ve kamulaştırmaya ilişkin taleplerin yapılacak çalışmalar soncunda program dahilinde değerlendirileceğine karar verildiği, bu karar üzerine dava konusu taşınmaza hukuken (kamulaştırmasız) el atma nedeniyle oluşan zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Taşınmazların değerinin tespiti amacıyla yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesinde, Aydın ili, Söke ilçesi, Doğanbey Köyü, 84 parsel Acısu mevkiinde, 127 parsel ise Sülüklü mevkiinde olduğu, taşınmazların 1.derece doğal sit alanı içinde kaldığı, taşınmaz ve yakın çevresinde hiçbir alt yapı (yol,elektrik,su vb) bulunmadığı, taşınmazların cinsinin tapu kaydında tarla olduğu, keşif anında tamamen boş ve tarım arazileri gibi bakımlı olmadığı, düz zemin olan, 84 parselin denizin gelgit alanında kalabileceği, 127 parsel ise düz olup, dere yatağına teğet olduğu, su taşkın riskine maruz kalabileceği, her iki parselde de tarımsal faaliyetin yapılmadığı, taşınmazın sit alanında kaldığının belirlenmesinin taşınmazın değerini olumsuz yönde etkileyen bir durum yarattığı, şeklinde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu tespitler dikkate alındığında davacının taşınmazlardan yeryüzü şartlarından dolayı tasarruf etme imkanının bulunmadığı, tarım arazisi vasfında olmayan, denizin gelgit alanında bulunan ve su taşkın riskinin bulunduğu alanda davacı tarafın nasıl bir zarara uğradığını ispat etme yükümlülüğünde olduğu, bu yükümlülüğünün yerine getirlemediği, taşınmazın kullanılmamasından kaynaklanan bir zarardan bahsedilemeyeceği, bilirkişi raporunda taşınmazın sit alanı olmasından bağımsız düşünülerek civardaki metrekare fiyatları ile taşınmazın yüz ölçümünün çarpılması suretiyle bir değere ulaşıldığı görülmektedir.

Bu durumda, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca idarelerin sit alanlarında kamulaştırma yapma zorunluluğunun bulunmadığı, ancak bu statüde bulunan taşınmazlar için hazine taşınmazlarıyla takas imkanının sunulması için koruma amaçlı imar planı bulunması gerektiği, koruma amaçlı imar planı yapımı için idarelere sit ilanından bu yana belli bir yasal süre tanındığı, esasen uyuşmazlığa konu taşınmazın kamulaştırılması zorunlu bir statüde bulunmadığı ve bu nedenle kamulaştırmasız el atma nedeniyle oluşan bir zarardan bahsedilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen 21/05/2014 tarihli, E:2012/1780, K:2014/511 sayılı kararın BOZULMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 19/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Sorularınız olması halinde bana ulaşabilirsiniz..

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Anlara Dair

Nasılsınız Sevgil Okuyucularım?

Ne var ne yok…

Ülke gündeminden fırsat bulup da tatil yapabilenler bir nebze de olsa dinlenebilmiştir umarım.

Bizde adli tatil bu perşembe bitiyor.  Yine adliyelerde koşturmacalı bir adli yıla giriyoruz.  Bu koşturmacalar da olmasa hayat olmaz hani.  Hep tatil, hep dinlenme de bir yere kadar.  Mücadele edebileceğin zorlukların üstesinden gelebileceğin bir alan olmalı ki hayatında, tatilin ve dinlenmelerin bir anlamı, tadı olsun…

Şans mühim, sağlık mühim en önemlisi de “huzur” mühim.  Tüm bunlara sahipseniz işte en zengini sizsiniz.  Para ise gelir de gider de.  Önemli olan diğerleri, bir de aile tabii ki.  Ailenizle iyi iletişim içinde olduğunuz müddetçe sırtınız yere gelmez.  İnsanın önce en yakınındakilere faydası olacak ki, daha sonra diğer insanlara da yararı dokunabilsin…

Bir de hayata dair “anları” toplayabilmek lazım şu ölümlü dünyada… Bir nevi de Polyanna olacaksınız.  Ufak tefek sorunları büyütmeyeceksiniz. Her hoşunuza gitmeyen sözü duyduğunuzda cevap vermek için debelenip durmayacaksınız.  Steve Jobs’un da dediği gibi “En büyük başarıların arkasında hep sabır vardır”.  Suküt da bu anlamda insan ilişkilerinde başarılı olmanın iksiri, bir de mesafeyi koruyarak insanlarla iletişim daha bir güzel oluyor sanki, fazla yüz göz olmadan; belli bir resmiyeti hiç kaybetmeden …

marti ve biz

Her hafta sit alanları ve devremülk hukukuna ilişkin çok sayıda email alıyorum. Bu gelen taleplere cevap olarak önümüzdeki 1 ay boyunca hep bu konulara ilişkin yazacağım. Özellikle de sit alanlarına sahip olan ya da satın almayı düşünen alıcılar hukuken ne yapacaklarını bilemediklerinden sıkıntı yaşıyorlar. Bu anlamda ben de sizlerle kılavuz niteliğinde olacak bazı bilgiler paylaşacağım…

Hayata dair “an”lar toplayabileceğiniz bu yazın son günlerinden hepinize selamlarımı gönderiyorum… Ben bu anlarla yaşıyorum 🙂

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Sit Alanı Satışı ve Alımı

Sit alanlarının satışı konusunda epey deneyim sahibi olmuşken ben, önümüzdeki günlerde Datça yöresinde uzun süredir satışını sağlamaya çalıştığımız bir zeytinliğin closing aşaması için tekrar bu mevkiye gidiyorum.   Benim avukatlığını yaptığım çoğu sit alanları satışlarında ekseri ben alacaklı tarafın alacağı için borçlu şirket ya da borçlu şahıs adına arazi/arsanın satışına yardımcı oluyorum.   Burada yaptığım emlakçılık değil elbette, hukuki anlamda prosedürü takip ediyorum icra dairelerindeki satışlarda gerektiğinde de protokollerdeki proseslere uygun olarak  alıcının bulunmasına da yardımcı oluyorum pek tabii.

img_1675

Bir arsa ve arazinin sit alanı olarak ilan edilmesinden sonra hak sahiplerinin bu karara belli süre ve koşullar altında itiraz etme hakkına sahip olabiliyor.  Bilebileceğiniz üzere, sit alanları kentsel sit alanı, tarihi sit alanı, arkeoloji ve doğal sit alanları olmak üzere çeşitlere ayrılıyor. Ayrıca, sit alanları 1. derece, 2. derece ve 3. derece sit alanları olarak derecelendiriliyor.Bir arsanın varsa pafta, ada, parsel bilgileriyle birlikte adres bilgileri belirtilerek ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne başvurulması yoluyla sit alanı olup olmadığı öğrenilebiliyor. Peki, Sit alanı arsa alınır mı? Sit alanı arsa satılabilir mi? Bu hususlara önceki yazılarımda değinmiştim.  İkisinin de cevabı “evet” dir.

Sit alanı ilan edilen bölgelerde, hem sit zeminine hem de yapılara yönelik her türlü fiziki ve inşai müdahale ancak koruma bölge kurulundan izin alınması durumunda mümkün oluyor. Arsası sit alanı sınırları içerisinde kalan kimseler, takas imkanından yararlanabiliyor.Sit alanı ilan edilmiş bulunan alanlarda mülkiyeti bulunan özel hukuk kişileri, koruma amaçlı imar planlarında getirilen hükümler nedeniyle kesin inşaat yasağı söz konusu olduğunda, müracaat etmeleri durumunda, belediyelerin ve il özel idarelerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarla yapılaşma hakkı bulunmayan parsellerin takası mümkün oluyor.

Düzenlemeye göre; “Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir”.

Sorularınız olması halinde bana ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Sit Alanı Satışı ve Alımı

Sit alanlarının satışı konusunda epey deneyim sahibi olmuşken ben, önümüzdeki günlerde Datça yöresinde uzun süredir satışını sağlamaya çalıştığımız bir zeytinliğin closing aşaması için tekrar bu mevkiye gidiyorum.   Benim avukatlığını yaptığım çoğu sit alanları satışlarında ekseri ben alacaklı tarafın alacağı için borçlu şirket ya da borçlu şahıs adına arazi/arsanın satışına yardımcı oluyorum.   Burada yaptığım emlakçılık değil elbette, hukuki anlamda prosedürü takip ediyorum icra dairelerindeki satışlarda gerektiğinde de protokollerdeki processlere uygun olarak gerektiğinde alıcının bulunmasına da yardımcı oluyorum pek tabii.

IMG_1675

Bir arsa ve arazinin sit alanı olarak ilan edilmesinden sonra hak sahiplerinin bu karara belli süre ve koşullar altında itiraz etme hakkına sahip olabiliyor.  Bilebileceğiniz üzere, sit alanları kentsel sit alanı, tarihi sit alanı, arkeoloji ve doğal sit alanları olmak üzere çeşitlere ayrılıyor. Ayrıca, sit alanları 1. derece, 2. derece ve 3. derece sit alanları olarak derecelendiriliyor.Bir arsanın varsa pafta, ada, parsel bilgileriyle birlikte adres bilgileri belirtilerek ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne başvurulması yoluyla sit alanı olup olmadığı öğrenilebiliyor. Peki, Sit alanı arsa alınır mı? Sit alanı arsa satılabilir mi? Bu hususlara önceki yazılarımda değinmiştim.  İkisinin de cevabı “evet” dir.

Sit alanı ilan edilen bölgelerde, hem sit zeminine hem de yapılara yönelik her türlü fiziki ve inşai müdahale ancak koruma bölge kurulundan izin alınması durumunda mümkün oluyor. Arsası sit alanı sınırları içerisinde kalan kimseler, takas imkanından yararlanabiliyor.Sit alanı ilan edilmiş bulunan alanlarda mülkiyeti bulunan özel hukuk kişileri, koruma amaçlı imar planlarında getirilen hükümler nedeniyle kesin inşaat yasağı söz konusu olduğunda, müracaat etmeleri durumunda, belediyelerin ve il özel idarelerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarla yapılaşma hakkı bulunmayan parsellerin takası mümkün oluyor.

Düzenlemeye göre; “Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir”.

Sorularınız olması halinde bana ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Havanda Su Dövelim Taa Ki Rüzgar Bizi Yıkana Kadar

Rüzgara yenik düştük … Deli gibi esiyordu.  Motorun sesi bir yere, rüzgarın uğuldayan gümbürdeyen sesi adeta kulaklarımızı sağır etmişti.  Motorsikletin hoperlöründen gelen ses bile yok olmuştu, kaybolmuştu… Kulaklarımızın tek işitebildiği havayla karışık, karışmış derin bir uğultuydu.. Daha da başka değildi.

Rüzgarın yüzümüze yüzümüze dalga dalga hoyratça esen gücü kafalarımızı olduğu yerden çok başka yerlere götürmüştü, adeta bizi sarhoş etmeye çalışıyordu… Ama biz direniyorduk, sarhoş olmamak için direniyorduk. Rüzgarla adeta güç yarışına girmiştik. Kimiz, nerdeyiz, nereye gidiyoruz… Kimin umurunda.. Rüzgar ne kadar güçlü ve sağlam olursa olsun, biz motordan asla devrilmeyecektik, devrilmemeliydik…Devrilmedik de… Ancak bitap düşmüştük.  Motoru dinlendirmemiz, kendimizi dinlendirmemiz gerekirdi. Öyle de yaptık.  Motorsikleti durdurduk, suluklarımızdan sularımızı içtik… Rüzgara yenik düştüğümüz al al olan yanaklarımızdan belliydi, nefes nefese kalmıştık.  Konuşmakta güçlük çekiyorduk, boğazımız kuruyordu… Havanda su dövüyorduk, daha da dövecektik…. Taa ki rüzgar bizi devirene kadar, taa ki halimiz bitene kadar, enerjmiz yenik düşene kadar …

Tozu dumana katan rüzgarın haşmeti, bizi bizden almaya yetmişti… Bunca yolu motorun üzerinde değil de sanki birbirimizin sırtında gelmiştik….

IMG_1976

Verdiğimiz mola kafi gelince, “daha da dedik”.. Daha da gidelim.  Dağları, tepeleri aşana kadar…  İstanbul’dan çıktığımız yol daha uzundu siz deyin Giresun’a kadar, ben diyeyim Karacasöğüt’e kadar.  Git gidebildiğin kadar … Tekrar motorumuzun başına geçtik, kaç saat daha gittik ben hatırlayamıyorum… Tek hatırladığım pembeleşmeye yüz tutan pamuk pamuk bulutlar arasında bize sırıtan güneşti … İstikamete yaklaşmıştık geride bıraktığımız onca kilometreye rağmen, yine de gitmek istiyorduk.  Bir bu yol kadar daha, biraz daha, bir nebze daha..  Tükenene kadar, motorun gücü yetene kadar, rüzgar bizi savurana değin… Gidiyorduk da nereye gidiyorduk? Bu savaş niyeydi? Ne içindi ağzımıza, kulağımıza yediğimiz onca güçlü rüzgar… Ne içindi biliyor musunuz bu yılmayan enerjimiz…  Sanıyorum “özgürlük” hissiyati içindi, sanırım havanda su dövünme eyleminin başka bir şekliydi, sanırım çaresizliğin bir göstergesiydi, rüzgara yetişebilmenin, yetişebilmiş olmanın onu alt edebilmenin tarifsiz duygusuydu…Bu tarz bir şeydi işte … Fazla değil sadece “Havanda Su Dövdüğümüz” çoğu konu gibiydi işte… Temcit pilavı gibi.  Çözümü biliyorsun, sonucu biliyorsun ama yine de gidiyorsun peşinden…. Sanki değişecekmiş gibi, sanki farklı bir sonuca ulaşılacakmış gibi …. Sadece git gidebildiğin kadar … Yeter ki, kendini tekrarladığını anladığın an çok geç olmuş olmasın, zararın kenarından dönebilmeyi bil…  Bu yazdığım her konu için geçerli olsun…

Rüzgarla dansederken, Havanda Su Dövdüğünüzü farkettiğiniz Konuların Az Olması Dileklerimle…

Bir de sevgisiz ve aşksız kalmayın hiç, aman diyeyim ….Gönlünüzden geçen kişiyle hayat kurabilmeye şans verin… Tüm zorlukları göğüslemeye çalışın…Mutlu olabilmek adına …

*Adli Tatil Bitene Kadar İçimden Geldiği Gibi Sesleneceğim Köşemden Sizlere…

İyi Haftalar Dilerim

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Vasi Atama İşlemleri ve Protokol Şartlarında Sonradan Değişim Süreci

Şöyle bir iki haftalık aradan sonra yine köşeme geri döndüm…

Bir okurum benim yaşanan son hadiselere neden köşemde yer vermediğimi sormuş ve benden savunma hakkı ve savunulma hakkından bahsetmemi rica etmiş.  İlk sorunun cevabı gayet açık.  Ben köşemde sadece hukuki konulara temas ediyorum, aksi takdirde köşe yazmamdaki amaç sapmış olur.  Onun haricinde elbetteki milli iradeden yanayım.  Milli irade her şeyin üzerindedir.  Vatan millet bölünmezdir.  Gelelim ikinci soruya, daha ileriki süreçte elbette savunma ve savunulma hakkına temas eder, nacizane yorumlarımı eklerim.

Ancak bu hafta için iki konuya temas etmek istiyorum:

1-Vasi atama işlemleri için nereye başvuruluyor ve hangi durumlarda :

Sulh hukuk hakimliklerine başvurmak gerekiyor.  Hangi haller için vesayete başvuruluyor diye sorarsanız da:

1.Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı ; burada her akıl hastalığı veya zayıflığı değil, belli şartlara tabi akıl hastalığı veya zayıflığı halinde kısıtlama gündeme gelir. Bunu kanun koyucu “ işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin” şeklinde ifade etmiştir. Yani akıl hastalığı veya zayıflığı olan kişinin kısıtlanması için 3 halden biri gerçekleşmelidir. Bu kişi ya kendi işlerini yerine getiremiyor olmalı veya bu kişiyi korumak ve bakmak için sürekli yardım gerekmeli 3.ihtimalde bu kişi başkalarının güvenliğini tehlikeye sokmalıdır.

Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlama halinde hakim resmi sağlık kurulu raporu alınması zorunludur.

2.Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim; bu ihtimalde kişinin kısıtlanması için kendisini veya ailesini darlık ve yoksulluğa düşürme tehlikesi ve bu yüzden sürekli korumaya ve bakıma muhtaç olması söz konusu olmalıdır. 80 yaşındaki bir kişinin artık yaşlandığını düşünüp, zor duruma düşecek olan çocuklarını düşünmeden tüm mallarını elden çok cüzi rakamlara çıkarmasında bu sebebe dayanan kısıtlama söz konusudur. Ancak burada hakim vesayet altına alınacak kişiyi mutlaka dinlemelidir. Bu ihtimalde bu kişinin kısıtlanması akıl hastalığı söz konusu olmasa bile savurganlık yüzünden söz konusu olacaktır.

3.Özgürlüğü bağlayıcı ceza; 1 yıl veya daha fazla özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. Süre 1 yılın altındaysa bu durumda kişi kısıtlanmayacaktır.

4.İstek üzerine; bunun için 4 ihtimal söz konusudur. Kişi yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebeplerinden birinin söz konusu olması halinde işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat ederek kısıtlanmasını ve kendisine vasi atanmasını isteyebilir. Yani yaşı oldukça ilerlemiş bir kişi akıl hastalığı veya zayıflığı olmasa da veya savurganlık sebebiyle kendisine vasi atanmasının şartları oluşmasa da işlerini gerektiği gibi yönetemiyorsa kısıtlanmasını isteyebilir. Hakim kısıtlanacak kişiyi mutlaka dinlemelidir.

BAYRAK_by_canakkale

 

İkinci temas etmek istediğim konu ise; Borçlar Kanunu ve Aile Hukuku kapsamında taraflar arasında yapılmış olan bir akitte; daha önceki şartların değişmesi ve tarafların yükümlülüklerini yerine getirememeleri halinde biz avukatların ne yaptıklarıydı….  Bu gibi durumlarda, iki taraf arasında önce uzlaşma ve arabuluculuk yönemiyle müzakere sürecine gidiyoruz; ancak beklediğimiz verimi alamadığımız hallerde mahkemeye başvurup hakimin müdahalesini talep ediyoruz.  Zira, taraflardan birinin ekonomik durumu değişmiş olabilir, ya da artık edimi yerine getirmek diğer taraf için “sebepsiz zenginleşme ya da haksız kazanç” kapsamında değerlendiriliyor olabilir.  Tüm bu durumlarda da sözleşme ve protokol şartlarında yeniden düzenlemeye gitmek hukuken mümkündür….  Bu kira kontratı da olabilir, anlaşmalı boşanma protokolündeki maddeler de olabilir…Daha ayrıntılı bilgi isteyenler bana ulaşabilirler…

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

İstinaf Mahkemelerinin Getirdikleri

Bir okurum sormuş bana : “İstinaf kanun yolu nedir?” diye…

İstinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur. İstinaf kanun yolunun uygulanması durumunda, ilk derece mahkemesi kararından sonra, karar önce istinaf denetimine tâbi tutulacak, istinaf denetiminden sonra temyiz yolu açıksa temyize başvurulabilecektir. İstinafta, iş ve nüfus yoğunluğuna göre, belirli bölgelerde teşkilâtlanacak olan bölge adliye mahkemeleri, istinaf incelemesini yapacaklardır. Yani bu sistemin iyice oturmasıyla beraber,  adlî yargıda yargılamamız üç aşamalı olacaktır. Önce mahkemede ilk derece yargılaması yapılarak karar verilecek; ardında bölge adliye mahkemesinde istinaf incelemesi yapılacak; son olarak da Yargıtay’da temyiz incelemesi gerçekleştirilecektir.

istinaf

İstinaf ile temyiz arasındaki farklılığa gelirsek….?

Temyiz incelemesinde Yargıtay, kural olarak sadece kararın hukuka uygun verilip verilmediğini denetler, yani hukukî bir denetim yapar. Mesela, bir davada mahkeme davaya uygulayacağı kanun maddesini doğru belirleyememişse veya doğru belirlediği maddeyi yanlış uygulamışsa, Doğru maddenin veya uygulamanın Yargıtay tarafından belirtilmesi Hukuki Denetimdir. Yargıtay kendisi inceleme yaparak yeni bir karar vermez. Oysa istinafta, ilgili bölge adliye mahkemesi, hem hukukî yönde hem de olay yönünden mahkeme kararının doğru olup olmadığını inceler.  İstinafta verilen karara karşı da sadece hukuki denetim amacıyla temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf konusunda önemli yanılgılardan bir tanesi, istinafın bir tür temyiz olduğu ve kararın  hem bölge adliye mahkemesinde hem de Yargıtay da aynı şekilde iki defa inceleneceği ve zaman kaybı olacağıdır.İstinaf incelemesi temyizden farklı olarak, kararın hem hukukî hem de maddî yönden incelenmesi sonucunu doğuracak, ayrıca bölge adliye mahkemesi belirli durumlarda yeni bir yargılama yaparak yeniden karar verebilecektir. Temyiz incelemesinde ise, sadece hukukî denetimle sınırlı bir inceleme söz konusu olmakta, karar hukuken doğru bulunmadığında yeni bir yargılama yapılmamakta, sadece bozularak tekrar mahkemesine geri gönderilmektedir. Kısaca istinaf, yeni bir temyiz veya ara bir temyiz yolu değil, kendine özgü yeni bir kanun yoludur.

Peki, istinafın yararı ne olacaktır? İstinaf kanun yolu, öncelikle daha güvenceli bir yargılama yapılmasını sağlayacaktır. Zira, ilk derece mahkemesi kararlarına karşı, şu anda yapılmakta olan tek dereceli kontrol ve denetim mekanizması yerine, iki dereceli bir kontrol mekanizması oluşturulacaktır.  İstinafla birlikte, kararlara karşı denetim mekanizmasının artması ile yargıda ortaya çıkan adil yargılanmayla ilgili sorunlar da azalacak ve kararlara duyulan güven artacaktır. Ayrıca, İstinaf Yargıtay’ın iş yükünü bir hayli hafifletecektir.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

SİT ALANLARININ SATIŞI VE TAKASI

Okuyucularımın sık soruları üzerine bu konuya bir kere daha değineyim …1. derece sit alanı olan bir arsanın satışı ve alımı yasal olarak mümkün olabilir mi? Özel mülkiyet konusu olabilir mi?

Yasa gereği bir arsa veya arazinin sit alanı olarak ilan edilmesinden sonra hak sahiplerinin bu karara belli süre ve koşullar altında itiraz etme hakkı var. Sit alanları kentsel sit alanı, tarihi sit alanı, arkeoloji ve doğal sit alanları olmak üzere çeşitlere ayrılıyor. Ayrıca, sit alanları 1. derece, 2. derece ve 3. derece sit alanları olarak derecelendiriliyor. Bir arsanın varsa pafta, ada, parsel bilgileriyle birlikte adres bilgileri belirtilerek ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne başvurması yoluyla sit alanı olup olmadığını öğrenmek mümkün.

arazi

Mugla bölgesinde Karacasögüt mevkiinde bir sit alaninin satisi sirasinda cekilmis bir fotografimi paylasiyorum sizinle…

Peki, sit alanı arsa satılabilir mi dersiniz? Sit alanı ilan edilen bölgelerde, hem sit zeminine hem de yapılara yönelik her türlü müdahale ancak koruma bölge kurulundan izin alınması durumunda mümkün. Arsası sit alanı sınırları içerisinde kalan kimseler, takas imkanından da yararlanabiliyor.

KTVKK m.17/b gereğince; Sit alanı ilan edilmiş bulunan alanlarda mülkiyeti bulunan özel hukuk kişileri, koruma amaçlı imar planlarında getirilen hükümler nedeniyle kesin inşaat yasağı söz konusu olduğunda, müracaat etmeleri durumunda, belediyelerin ve il özel idarelerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarla yapılaşma hakkı bulunmayan parsellerin takası mümkün oluyor. Ayrıca, ilgili düzenlemeye göre de; “Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.

Bu düzenlemeler de gösteriyor ki, sit alanlarının alınması ve satılması yasal olarak aslında mümkündür; sadece sınırlamalara tabidir. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bana ulaşabilirsiniz….

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Forex ve Sermaye Piyasası Kanunu

Forex işlemlerini duymuşsunuzdur mutlaka ….

Nedir forex?  Bir ülkenin para birimi karşılığında başka bir ülke parasının alımı ya da satımı olarak tanımlanmasıdır.  Örneğin, 1 ABD Doları=1.50 TL kurundan 150 TL karşılığı 100 ABD Doları alınması bir forex işlemidir. Son yıllarda yatırımcılar tarafından büyük rağbet görmektedir. Forex olarak adlandırılan bu işlemlerde iki ülke parasının birbirine ya da petrol, altın gibi emtia ve kıymetli madenlerin bir ülke parasına göre değeri alım satıma konu olmakta ve yatırımcılara yatırdıkları teminatın belirli bir katına kadar işlem yapma olanağı verilmektedir.

foreks_islemleri_page1

Forex piyasasında ortaya çıkan tek risk fiyatların beklentilerin aksine değişmesi sebebiyle zarar etme riski değildir. Bu işlemlerin yetkilendirilmemiş, hiçbir denetim ve gözetime tabi olmayan kurumların sağladığı platformlar üzerinden yapılması halinde, yatırımcılar kar elde etseler dahi, çeşitli gerekçelerle karları ödenmeyebilmektedir.

Forex işlemleri son yıllarda Türkiye’de ciddi bir işlem hacmine ve yatırımcı sayısına ulaşmıştır. Ancak bu işlemler, 2011 yılına kadar herhangi bir gözetim ve denetime tabi olmadan piyasanın kendi belirlediği kurallar çerçevesinde yürümüştür. 6111 sayılı Kanun ile kaldıraçlı alım satım işlemlerini düzenleme yetkisi Sermaye Piyasası Kuruluna verilmiştir. Forex piyasasının işleyişinin düzene sokulması ve yatırımcı mağduriyetlerinin önüne geçilebilmesi için Sermaye Kurulu tarafından Seri: V, No: 125 sayılı “Kaldıraçlı Alım Satım İşlemleri ve Bu İşlemleri Gerçekleştirebilecek Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ” (Seri: V, No: 125 sayılı Tebliğ) 27.08.2011 tarih ve 28038 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 31.08.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 30.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6362 sayılı SPKn kapsamında kaldıraçlı alım satım işlemleri ayrı bir faaliyet olarak tanımlanmamış; türev araç olarak nitelendirilmiştir. 6362 sayılı SPKn uyarınca hazırlanan III-37.1 sayılı Yatırım Hizmetleri ve Faaliyetleri ile Yan Hizmetlere İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ’de (Yatırım Hizmetleri Tebliği) yer alan hükümlerle de söz konusu faaliyetin esasları ve türev araç niteliği de aynen korunmuştur.

Özet olarak SPK Düzenlemeleri Ne Getiriyor diye sorarsanız da …

Yatırım Hizmetleri Tebliği uyarınca kaldıraçlı alım satım işlemleri yalnızca Kurul tarafından emir iletimine aracılık, işlem aracılığı veya portföy aracılığı faaliyetlerinden en az birini gerçekleştirmek üzere Kurul tarafından yetkilendirilmiş aracı kurumlar tarafından yerine getirilebilecektir. Bankalar müşterileri için kaldıraçlı alım satım işlemleri gerçekleştiremezler. Sermaye Piyasası Kurulu’nun yetkilendirdiği aracı kurumlar dışındaki kurum, kuruluş ve internet siteleri üzerinden kaldıraçlı alım satım işlemi gerçekleştirilmesi sermaye piyasası mevzuatına aykırılık anlamına gelmektedir. Kaldıraçlı alım satım işlemlerinde Türk Lirası, Amerikan Doları, Euro’nun birbirilerine karşı olan değişim oranlarını esas alan varlıklar ile altına dayalı yapılan işlemlerde kaldıraç oranı azami 100:1 olarak uygulanır. Bunlar dışındaki varlıklarda kaldıraç oranı azami 50:1 olarak uygulanır. Hesap açılışı sırasında başlangıç teminat tutarı 20.000 TL veya muadili döviz tutarının altında olan müşteriler için yukarıda bahsi geçen kaldıraç oranlarının azami yarısı uygulanabilir. Kurul gerekli gördüğü hallerde bu oranları değiştirme ve varlık bazında kaldıraç oranı belirleme yetkisine sahiptir. Kaldıraçlı alım satım işlemleriyle ilgili olarak yatırılan teminat tutarlarının üzerinde bir kayba uğratacak şekilde genel müşteriye ve talebe dayalı profesyonel müşteriye işlem yaptırılamaz. Yatırımcının piyasa koşullarından dolayı teminatından daha fazla zarara uğraması halinde söz konusu zarar genel müşteriden ve talebe dayalı profesyonel müşteriden talep edilemeyecektir. Aracı kurumlar nezdinde bulunan teminatların müşteri bazında takibi ve bildirimi zorunludur. Kaldıraçlı alım satım işlemlerine ilişkin müşterilerden alınan teminatlar merkezi takas kuruluşlarına (İstanbul Takas ve Saklama Bankası A.Ş.) raporlanır ve alınan teminatlar merkezi takas kuruluşları nezdinde tutulur. Aracı kurumlar müşterileri ile gerçekleştirecekleri kaldıraçlı alım satım işlemleri için teminat talep ederler. Teminat tesis edilmeden işlemlere başlanamaz. Teminat yapısı asgari olarak başlangıç ve sürdürme teminatı olarak üzere belirlenir. Kaldıraçlı işlemler için hesap açılışından önce genel müşterilere çalışma esasları Birlik tarafından hazırlanan ve aracı kurumlar tarafından sunulan bir deneme hesabı üzerinden işlem yaptırılması zorunludur. Kaldıraçlı alım satım işlemlerine konu edilebilecek varlıkların fiziki alım satımı ile bankalar arasında yapılan işlemler ile bankalar tarafından aracı kurumlara likidite sağlanması amacıyla yapılan işlemler Kurul düzenlemeleri uyarınca kaldıraçlı alım satım işlemleri kapsamında yer almamaktadır.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi isteyenler bana ulaşabilirler….

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog