Yıldızlar Ve Mutluluğum

O gece o kadar çok yıldız vardı ki … Hiç isimlerini bile duymadığım yıldızları saymaya başlamıştı Tuncer .  Tuncer ben ve Tuncer’in Hakan isimli çocukluk arkadaşı denize kuş bakışı bir arsa üzerine inşa edilmiş bir dağ evinin avlusundaydık.  Balıklarımızı yemiş, rakılarımızı yudumluyorduk.  Tuncer seslendi “İşte orada Samanyolu, buradaki de Küçükayı ….” Ben şaşkın bir ifadeyle kafamı gökyüzüne bir kaldırdım ki, gökyüzü adeta parlıyordu daha önce böyle bir manzarayla hiç karşılaşmadığımdan şaşkınlıktan dehşete düşmüştüm.  Telefonumla resim çekmeye koyuldum hemen ancak, telefonun kamerası fazla yeterli olmadığından yıldızları görüntüleyemedim.  O anı Tuncer’in de deyimiyle “beynime kazımış oldum.”

Yıldızlar sanki biz baktıkça çoğalıyordu.  Yıldızlar sanki benim isimlerini ard arda sorup Tuncer’i bunaltmamı bekliyor, ben sordukça artıyorlardı.  Bir yandan da yabani hayvan sesleri üzerinde bulunduğumuz arazide yankı yapıyor, geceye daha da bir gizem ürperti katıyordu.

Bir tiyatro sanatçısı olan Tuncer’in tok ve egzotik sesi ve okuduğu Nazım Hikmet şiirleri geceye ahenk katıyor, bana ise ömrümün geri kalan yılları ve çevremdeki tatsız tutsuz insanlar arasında barınabilmem, hayata sıkı sıkıya tutunabilmem için huzur ve sabır veriyor tat katıyordu adeta.  Epeydir yüzümün gülmediğini farkettim, kimsenin sohbetinden zevk alamıyordum, canım istemiyordu kimseciklerin sohbetini, yapmacık dostluklarını.  Ev ile ofis arasında mekik dokuyor fırsat buldukça da kısa kısa seyahatlerle vaktimi dolduruyordum Ege tarafına.  ( Ben Ege’ciyimdir, İstanbul’da yaşamıyor olsaydım sanırım bir tekne satın alır ve Ege bölgesinde yaşardım … 🙂 )

Bu videoyu o an çekmiştim.  Ses tonumdaki şaşkınlık belirtisi yanında mutluluk ve sevincimi de duyabilirsiniz….

“İşte” diyordum, bu an çok uzun süredir söylemediğim bir sözcüğü ağzımdan döküvermişti “Ben çok mutluydum, mutluydum, mutluydum ….”

Amcamın ölümü, ailecek yaşadığımız hüzün ve hayatın gerçeği olan kan kanseri , babamdan bile yaşça küçük olan amcamı ansızın, vakitsiz, amansız çok çirkin ve acımasız bir şekilde kara toprak haline getirip bizleri kanser karşısında çaresiz bırakabiliyordu; hayattan soğutabiliyor, ailecek muhabbetimizi kesebiliyordu.  Beni ise, 2. romanımı bile yazamayacak kadar depresif hale getirebiliyordu…

Kanser gibi bir illet karşısında benimki gibi doktorlarla dolup taşan bir ailede bile derman bulunamıyordu.  Benden 2 sefer yapılan ilik nakli amcam Erkin’in ömrünü sadece birkaç ay uzatabilmiş ancak kendisine tamamen derman olamamıştı . Erkin’in ölüm haberi ailede herkesi çok üzmüş ancak beni bir o kadar  da yaralamıştı.   Erkin bana kırgın ölmüştü.  Onun ölümü beni bitirmişti, aile bağlarımızı da yaralamıştı …. Ama artık tüm bu olumsuz duygular, kendimi suçladığım duygular son bulmalıydı çünkü yıldızlar beni o gece yeniden diriltmeye ruhuma ışık vermeye gelmişti.

Bu küçük anda, sadece yıldızlar, Tuncer ve  ayaklarımızın altında dolanan       (Tuncerle “Arsiz” ismini verdiğimiz) kedimiz bir tek bunlar lazımdı beni ve bizi mutlu edebilmek, sönmüş ruhumuzu yeniden aydınlatabilmek için …O an sanki tüm o üzüntülerimi mutsuzluk ve orta yaş krizimi alt etmeye çalışırcasına baskın oluyordu, olabiliyordu….

Ben de o ana tutundum işte, o anı yaşadığımdan beri beni hiçbir şeyin ve kimsenin mutsuz etmesine izin vermeden yaşıyorum … Kimseye “eyvallah” demiyorum.  34 yaşımda olmama rağmen  belki de ömrümde ilk defa bu kadar çok egosentrik olabiliyor ve kendimce yaşıyorum; artık mutlu olmaya daha çok özen gösteriyor, kendimi olduğum gibi kabul edip kendimi her zamankinden daha çok sevmeye gayret ediyorum.  Beni değiştirmeye çalışanları hayatımdan def edebiliyorum.  Neden mi? Çünkü, hayat çok kısa ve başkaları için yaşamak için yeteri kadar cömert değil ve de değmez.  Zaman akıyor ve ne zaman öleceğimiz belli bile değil …. Daha kaliteli yaşayabilmek için hayattan edindiğim tecrübelerime istinaden, çevrenizdeki ömür törpüsü insanlardan ve sizin ömrünüzü törpüleyen insanlardan uzak durun !

Tuncer gibi insanlar çevremde çok olabilse, ayna görevi görse hastalıkmış, ölümmüş başka sorunlarmış hepsini alt etmek daha kolay olur, çünkü mühim olan “enerji”dir öyle değil mi?

İnsanlar arasındaki iletişimi diri tutan, tutabilen “kimya”dır ; ne aile bağları ne de görüşmek zorunda olduğunu bildiğin insanlarla ilişkilerindir; çünkü hepsi bir yerde tıkanıyor, mecburiyetler bir yere kadar mühim olan gönül sıcaklığı, hoş ve candan duygular. Gerekirse karşılıklı anırarak ağlayabilmek..  Benim Tuncer’in karşısında salya sümük ağlayabildiğim gibi … Kahkahalarım da cabası, duygu mozaiği .. Nice ölümlerde insanların gözünden bir damla yaş bile gelmediği hüzünlerini paylaşamadığı sevimsiz ve samimiyetsiz ortamlar olabiliyor bu ortamlar suni ortam … Hiç bir şeyini paylaşamazsın bu tarz insanlarla sadece eleştirirler ve moralini bozup kendi kendilerine mutlu olurlar … Bu tarz insanlarla aranıza mesafe koyun derhal .. Uzun ve sağlıklı yaşayabilmek için çevrenizde az ve öz insanlar bulundurun.  Yapmacıklıktan uzak durun, durabilin …

Karşındaki insanın seni olduğun gibi kabul etmesi, yargılamadan, severek, tutku ve aşkla sana bağlı kalabildiği ölçüde enerji alıyorsun ve ayakta durabiliyorsun … İşte “doğru insan doğru adam” lafı da bu noktada çıkıyor olsa gerek …..

Çalışmadığım ve mesai saatlerim dışındaki her anı, Tuncer’in de içinde yer aldığı bir arkadaş grubumla geçirebilirim.  Bir şartım var ama;  sadece yıldızları sayacağız ve Tuncer’cim bize o seksi sesiyle şiir okuyacak ney çalacak, Nazım Hikmeti ve sanatı konuşacağız; yaşlılık, hastalık, ölüm, keder bize hiç uğramayacak ve bizim gelecek hayallerimizi bozamayacak tüm elem, insanlar, huzursuzluk ve keder bizden uzak kalacak ….

Sevgili okuyucularım, söz veriyorum yazmayı hiç bırakmayacağım … Her hafta 1 hayata dair ve 1 hukuk alanında çalıştığım konularla ilgili blogumdan takip edebilirsiniz….

Özdemir Asaf diyor ki: “Adinin üstüne anilar koyma sen mezar degilsin; anilar adinin ardindan gelsin sen duvar degilsin …”

Sevgilerimle

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

 

[huge_it_share]

Foreks İşlemlerinde Mağduriyet

Sevgili okuyucularım,

Ne çok mağdur olan var şu Foreks işlemlerinden …

Ofisime bu mağduriyetler için ayrı bir danışma hattı kurdursam yeridir.
Yazılarımı takip eden okuyucularımdan olsun, referansla gelen müvekkil adaylarım ya da halihazırda üzerinde çalıştığım derdest dosyaların müvekkilleri olsun, forexteki kaldıraçlı işlemler sonucu kayıp ettiklerini iddia ettikleri 100.000 TL ile 1 milyon TL arasında değişkenlik gösteren miktarları geri kazanabilmek ve zararlarını tazmin ettirebilmek için ofisime başvurmaktadırlar.

Bir avukat olarak nasıl bir yol mu izliyorum böyle durumlarda ?

Tabii ki dava açmak en kestirme ve hukuki netice alabilmek için tek yol ;sonuçta foreks oynayan kişinin maddi zarara uğramasında aracı kuruluşun  Sermaye Piyasası Kanununa aykırı bir girişimi ve faaliyeti olduysa ve müşterisini yani müvekkilimi yanlış yönlendirdiyse bu eylemi hem Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil eder ve Savcılığın devreye girmesi gerekir hem de tazminat davası açma hakkını bize verir. Bunun da öncesinde özellikle de aracı kuruluşun,  Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında pörtföy yöneticliği ve Sermaye Piyasası işlemi yapmaya yetkisinin/ izninin olup olmadığının ve yine SPK kapsamında hukuka aykırı davranıp davranmadığının tespiti ve araştırılması gerekiyor. Bu konuya vakıf olanlar bilir, SPK kapsamında pörtföy yöneticiliği yapabilmesi için bir aracı kuruluşun, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından verilmiş bir yetki belgesi bulunmalıdır işte bunlar da dava konusu yapılmadan işin içinden çıkılamayacak durumlardır.

Denetlenen kuruluşlarla sorun yaşamanız durumunda hukuksal olarak haklarınızı aramanız mümkün olur. Fakat lisans belgesine sahip olmayan firmalar için aynı haklar söz konusu değildir.

Benim şu anda foreks işlemi yapıp da işlerin ters gittiğini düşünen kişilere tavsiyem şunlar olabilir; zira önerilerimi dikkate almanızı tavsiye ederim aksi halde tüm varlığınızı yoğunuzu bu işlemlerde kaybetmeniz mümkündür.

1-Lisans belgesine sahip olmayan aracı kuruluşlardan işlem yapmayın !

2-Demo hesap avantajını kullanın !

3-Gerçeğe yakın beklentileriniz olsun, fazla uçmayın 🙂

4-Yüksek riskli işlere girmeyin ve büyük riskler almaktan kaçının !

5-Yüksek kaldıraç kullanmak ve milyoner olmak zorunda değilsiniz …Orta kararda gidin …

Bu konularla sorun yaşayanlar ve hukuki desteğe ihtiyaç duyanlar bana yazabilirler veya ofisimden randevu alabilirler.

 

Saygılarımla,

Gizem Tan Kurucu Avukat/ Arabulucu Gizem Tan

D&G Tan Hukuk

 (212) 284 90 09

T  (212) 284 90 06

G (530) 233 39 39

F   (212) 284 90 12

E gizem.tan@dgtanlaw.com

A Levent Loft Residence No.201 Kat.9 Daire.135

  1. Levent-İstanbul

www.dgtanhukuk.com

Selam Ederim

Sevgili Okuyucularım,

5 seneyi aşkındır köşe yazdığım internet gazetesi sebebini bilmediğim bir gerekçe ile kapatıldığından  bir süreliğine sizden ayrı kalmış oldum.  Bundan sonra yazılarımı kendi blogumda yayınlayacağım.  Her hafta minimum 2 köşe yazısı yazmayı planlıyorum ve  içeriklerini belirlememde sizlerin soruları ve sorunları bana yol gösterecektir.  Hukuki konular haricinde sosyal konular, hayat ve yaşama ilişkin yazılarıma da yine blogumdan ulaşabilirsiniz.  Seneler içinde yazdığım köşe yazılarından oluşan bir arşivim bile var belki günün birinde bunları kitap haline getirmeyi de düşünebilirim, sizlerin ilgi ve talebiniz de rol alacaktır elbette.

Yazmak beni dinç tutan, bana şifa veren bir yetim; yazmadığımda köreliyorum. Bu anlamda nobel ödülüne layık görülmemiş olsa bile hatırı sayılır kalınlıktaki ilk romanım Siyah Telaşı da ( 443 sayfalı) 2015 senesinde yayınlamıştım anımsarsanız 🙂 Takip edenler romanlar yazabilmeyi de kendi adıma umut ediyorum, bunun için ilhama ihtiyaç var …. 

 

Şu anda üzerinde çalıştığım ve tecrübe edindiğim hukuki alanları sorarsanız da  ağırlıklı olarak Sermaye Piyasası Kanununa aykırılıktan ötürü açılmış olan forex davaları gibi SPK alanındaki ceza davaları, ticari davalar , arsa  ve tapu dosyaları, boşanma ve miras hukukuna ilişkin aile hukukundan doğan dava dosyaları üzerinde ve tabii ki hukuki uyuşmazlıkların çözümünde arabuluculuk üzerinde çalışıyorum bana bu alanlarda dilediğiniz soruyu sorabilirsiniz aşağıda sizlerle emailimi paylaşıyorum, bana rahatlıkla yazabilirsiniz.

 

 

Sevgi ve Baki Selamlarımla,

Yeniden Merhaba

Gizem Tan

Kurucu Avukat/ Arabulucu Gizem Tan

D&G Tan Hukuk

  (212) 284 90 09 

T  (212) 284 90 06 

G (530) 233 39 39

F   (212) 284 90 12

E gizem.tan@dgtanhukuk.com

A Levent Loft Residence No.201 Kat.9 Daire.135 

1. Levent-İstanbul

www.dgtanhukuk.com 

 

 

 

 

Sevme, Sevil Be Frida Kahlo !

Kızım, Frida başka adam mı yoktu be yavrum .. Neden hep ısrar ettin, Diego için?

Madem üzüyordu seni, neden yol vermedin deli misin sen? Sen kendini koruyamazsan, kim seni koruyacak ?

Bir kadın bu kadar ısrarcı olabilir mi bir adama bağlı kalmak için, onun hayatında olabilmek için?

İlla vazgeçmen için kan mı kusman gerekiyordu, Diego’nun ölmesi mi gerekiyordu?

Aşk için öldürmek mi daha iyi, ölmek mi? Aşık olduğun adam seni üzüyor diye ondan vazgeçmek aslında kalbinde ve aklında o adamı öldürmek olmuyor mu? İkinci şanslar ne için veriliyor o zaman ? Bu sınamalar yapılırken, aşk nereye gidiyor? Direnme ne için?

Aşık olduğun adam, gün gelir de  düzelir de seni daha da bir çok sever, seni el üzerinde tutar diye mi? En iyisi kalbindeki adamı mı değiştirmek aşık kadın? İyi de gönül bu neye konacağını bilemiyor ki? Hem aşık olduğundan vazgeçsen bile kim garantisini verebiliyor diğer gelecek olanın aşkını hakedeceğini? Garanti diye bir şey var mı bu dünyada? İnsanlar ölüyor, duygular tükeniyor, mesafeler artıyor duyguların şekli değişiyor …

Peki neydi, Frida’yı bu denli bağlayan duygu? Diego onu çok üzüyordu, hem şiddet vardı ilişkilerinde hem de aldatma … Ama yine de okuduğumuz izlediğimiz kadarıyla ki ben izleyenlerdenim Salma Hayek müthiş bir performansla canlandırıyor Frida’yı; sakat haliyle son nefesini verirken Diego ile beraberlermiş hala bunca kavga ve patırtıya rağmen. off ki ne off, domates biber patlıcan ..

Peki ya o zaman çaresizlik miydi onları bir arada tutan şey … neydi Frida söyle bana …

Peki ya Fikret Kızılok “Gönül” şarkısını yazarken Frida’nın hikayesini biliyor ve bu şarkıyı ona mı atfediyordu ?

Tek başınalıktan korkmak, bağımlılık, cinsellik ve tutku daha başka ne idi?  Ne idi biliyor musunuz,  kendimce biliyorum Frida Kahlo’yu tanımıyor olmama rağmen bu Diego’dan daha iyisini bulamayacağına dair inanışı ya da gelecek korku ve kaygısıydı ve bunun da sakatlığıyla bir ilintisi yoktu; dünyanın en güzel kadını bile olsa sakat bile olmasa idi; yine de Diego’ya tüm kalbiyle bağlı kalarak kendini yalnızlıkla cezalandırabilir, Diegosunu sabah akşam aradığı adam kılığında görünceye kadar bekleyebilirdi … Bir de bu gözle izleyin bakalım filmini siz ne düşüneceksiniz?

Siz biliyor musunuz her gün çatırdayan evlilik ve ilişkilerin temelinde hep aradığın adam ya da kadının o olmadığını anladığın an nasıl bir hata yaptığını anlamış olmak ve kendini o denli keriz gibi hissetmek yatıyor .. O yüzden Medeni Kanunumuzdaki boşanma sebeplerinden olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumu geniş yorumlanır ve Yargıtay Karararındaki emsaller çok çeşitlidir ancak hepsi aynı kapıya çıkar. Aşk ve sevgi tükenmiştir ve bir zamanlar aşkından kudurduğun adam ya da kadın artık gözüne bir canavardan beter gözüküyordur ve göğüs ağrıları başlar mutsuzluklar boğar adamı, kadını, tükenmişlik sendromu boy gösterir…. Kaç oradan hemen ..

Ahh Frida Kahlo keşke daha erken uyansaydın da bu Diego’yu hayatından daha erken çıkarıp, daha güzel bir hayat yaşayabilseydin … Seni tanısaydım eğer, kafana vura vura bu öğütlerimi söylerdim; öğütlerden hiç haz almıyor olmama rağmen.  Hayatta en önemli şey, mutlu olabilmektir. Bu dünya kahır yeri olmamalı asla, en azından kimse kendi hayatını cehenneme çevirmek için ekstradan çaba harcamamalıdır.

Ayrılık fobisi olan bir boşanma avukatı olarak şudur diyeceğim ve de doğrudur bu tespitim; sevgi ve aşk kutsaldır, kime 2. şans verdiğinize dikkat edin ….

Bu vesileyle, tüm okuyucularımın Sevgililer Gününü kutlarım …

Sevmek önemli ama sevilmek çok daha önemli .. Seni sevene git derler.. Geç olmadan !

Sevgilerimle,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

DEVREMÜLK MEVZUATIYLA İLGİLİ BİLİNMEYENLER !

Bir ara devremülk modası vardı.  Hala var mı, bilmiyorum? Ama illa ki, ilgilenenleriniz vardır.  Zira, özellikle de devremülk devriyle ilgili tanıdığım bazı müvekkillerin canı çok yandığından; benden bu konuyla ilgilenmemi isteyenler oldu.

Özellikle Bodrum civarında biliyorum ki çok sayıda devremülk siteleri, kooperatifleri halihazırda mevcut.  Bana sorarsanız, kendi adıma değil devremülk, yazlık kültürüyle bile büyüdüğüm söylenemez.  Bir küçükken anne tarafıma ait Mersin’de ufacık yazlığı bilirim, bir de kısa süreli de olsa keyfini yaşadığımız ve daha sonra sattığımız Bodrum Adabükünde essiz koy manzaralı  yazlığı.  Ama devremülke yatırım yapar mısın, diye sorarsanız.  Buna kızan olsa da, “maalesef” cevabını veririm.

Devremülk mevzuatı yasal olarak Kat Mülkiyeti Kanunu ile belirli hükümlere bağlanıyor. Buna göre Devremülk mevzuatı aşağıdaki gibi açıklanıyor:

Devre Mülk Hakkı

Madde 57 – Mesken olarak kullanılmaya elverişli bir yapı veya bağımsız bölümün ortak maliklerinden her biri lehine bu yapı veya bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde istifade hakkı, müşterek mülkiyet payına bağlı bir irtifak hakkı olarak kurulabilir. Bu hakka devre mülk hakkı denir.

Madde 58 – Aksi resmi senette kararlaştırılmadıkça devre mülk hakkının bağlı olduğu pay, devrelerin sayı ve süreleri esas alınarak eşit bir biçimde belirlenir. Devre mülk hakkı ancak mesken nitelikli, kat mülkiyetine veya kat irtifakına çevrilmiş yahut müstakil yapılarda kurulabilir. Devre mülk üzerinde bu hakla bağdaşan ayni haklar tesis edilebilir. Devre mülk hakkı bağlı olduğu müşterek mülkiyet payına bağlı olarak devir ve temlik edilebilir ve mirasçılara geçer.

Madde 59 – Devre mülk hakkının yılın belirli dönemlerine ayrılması ve 15 günden daha az süreli olmaması gerekir.Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa devre mülk hakkı sahibi bu hakkın kullanımını başkalarına bırakabilir.

Madde 60 – Ana taşınmaz mal ile bağımsız bölümlerin ve müstakil yapıların tapu kütüklerinin beyanlar hanesine, bağımsız bölüm veya yapı üzerinde devre mülk hakkı kurulduğu işaret edilir ve düzenlenecek tapu senedinde de bu husus belirtilir.

Madde 61 – Üzerinde devre mülk hakkı kurulacak yapı veya bağımsız bölümlerin ortak malikler arasında dönem süresi, devir ve teslimi ile istifade şekil ve usulleri, yöneticilerin seçimi ile hak ve sorumlulukları, büyük onarım için ayrılacak dönem, bakım masrafları gibi hususlar devre mülk sözleşmesinde belirlenir. Bu hususları içeren ve bütün hak sahiplerince imzalanan devre mülk sözleşmesi resmi senede eklenir ve tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilir.

Devre mülk hakkı kurulan her yapı veya bağımsız bölüm için ortak malikler, kendi aralarından veya dışardan bir gerçek veya tüzel kişiyi yönetici ve kat malikleri kuruluna temsilci olarak tayin ederler. Bu Kanunun genel hükümlerine göre atanan yöneticilere devre mülk yöneticiliği ile ilgili görevler de verilebilir.

Madde 62 – Kat mülkiyetine çevrilmiş birden fazla bağımsız bölümlerden bazılarının üzerinde devre mülk hakkı kurulması, aksi yönetim planında kararlaştırılmamışsa, diğer bağımsız bölüm maliklerinin muvafakatlarına bağlı değildir.

Madde 63 – Üzerinde devre mülk hakkı kurulan yapı veya bağımsız bölümün ortak malikleri, aksi sözleşme ile kararlaştırılmamışsa, şuyuun giderilmesini isteyemezler.

Madde 64 – Devre mülk hak sahipleri,kendilerine ayrılan ve tapu sicilinde belirtilen dönem süresi sonunda istifade ettikleri bağımsız bölüm veya yapıyı sözleşme hükümleri gereğince boşaltmaya ve yeni hak sahibine teslime mecburdurlar. Dönem süresi sonunda tahliye olmadığı takdirde, istifade edecek dönem sahibinden birisinin veya yöneticinin tapu kaydını ve sözleşmeyi talebine ekleyerek ibrazı halinde, mahallin en büyük mülki amirin emri ile, başkaca bir işlem ve tebligata lüzum kalmadan, derhal zabıtaca boşalttırılır. İdare veya yargı organlarına yapılacak başvuru, bu boşaltma işlemini durdurmaz. İlgililerin kanundan ve sözleşmeden doğan hakları saklıdır.

Madde 65 – Devre mülk hakkı sahiplerinin hak ve borçları, yetki ve sorumluluklarının tespit ve uyuşmazlıkların çözümlenmesinde bu Kanunda, sözleşmede veya yönetim planında hüküm bulunmayan hallerde Türk Medeni Kanunu ve ilgili diğer kanun hükümleri uygulanır.

Bendenizin ayakları ve Bodrum… Tam 1 sene oldu ben gitmeyeli.  Hatta oradan bir yazı yazmıştım “Ablam Aşktan Öldü” diye… Geçen 25 Ocak’ta… Bir ufak enstantene yapmış olalım :)))

Bir de devremülk devri konusuna gelirsek … O da şu şekilde oluyor ….

Devremülk hakkı sahipleri diledikleri zaman kendi dönemlerini tesisle irtibata geçerek gerekli form ve prosedürleri yerine getirmek şartıyla kendi yerlerine kullanması istedikleri kişlere devredebiliyorlar. Yerine kullanım şeklinde olan bu devri devremülk hakkı sahibi yakınları veya akrabalarına yapabiliyor.

Peki, Devremülk nasıl kiralanır? Devremülk hakkı sahibi dilediği zaman kendi kullanım dönemini kiraya verebiliyor. Buna göre üyeler dilerse kendi kullanım dönemlerinin bir haftasını veya iki haftasını belirlenen ilgili form ve prosedürleri yerine getirmek şartıyla kiraya verebiliyor yada tesis tarafından kiraya verilmesini talep edebiliyor.

Kiralama işlemlerinde tesis yönetiminin belirleyeceği kiralama işlem bedeli alınıyor.

İşletme Yönetimi hiçbir zaman devremülk üyesinin dönemini kiraya verme garantisi vermez.Devremülk satın almak aynı zamanda bir ekonomik yatırım yöntemi oluyor. Devremülk üyesi tapusunu aldığı takdirde devremülkünü satabilir veya arzu ederse İşletme Yönetimi üye adına devremülk satış işlemi yapabilir. Bu tür işlemlerde çeşitli operasyon bedelleri talep ediliyor. İşletme Yönetimi bu tür taleplerde kesin satış garantisi vermez. Tapu almadan 2. el satış işlemi yapılmaz. Ödemesi biten devremülk üyesi gerekli evrakları tamamladıktan sonra İşletme Yönetimi tarafından yetki verilen kişilere noter yolu ile vekalet verir ve böylelikle tapu işlemi resmi süreç içerisinde tamamlanır. Satın alınan devremülkün tapu masrafının tamamı devremülk üyesine aittir.

Bu konuyla ilgili sıkıntıları olanlar benimle iletişime geçebilir, efem …

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Zorunlu Arabuluculuk Dönemi Başlıyor !

Zorla güzellik olur mu? Olmaz mı, oldurmaya çalışıyoruz o zaman …

Hatırlarsanız, katıldığım televizyon programları ve ana haberlerde; özel hukuk ilişkilerden doğan uyuşmazlıkların çözümü için arabuluculuk yönteminden uzun uzun bahsetmiştim,  google’dan benim adımla arattığınızda bu videolara ulaşmanız mümkündür.

2017 tarihi itibariyle gönüllülük esasına dayalı olan bu sistem, işçi işveren uyuşmazlıkları için zorunlu hale gelmiştir.  Nasıl mı?

Arabulucuya başvurmadan açılan davalar incelenmeden reddedilecek. Peki zorunluluğun kapsamı ne olacak? Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi alacakları ile işe iade talepleri zorunlu arabuluculuk kapsamında olacak. Yapılacak kanun değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra işçi alacakları ile işe iade talepleri için öncelikle arabuluculuk yoluna başvurmak gerekecek. Bu düzenlemeye göre,  işçi alacakları ile işe iade talepleri için doğrudan dava açılamayacak.

Arabulucuya başvurmadan dava açılması halinde dava, esasına girilmeden dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilecek. Fakat taraflar arabuluculuk yoluna başvurdukları halde anlaşamazlarsa dava açabilecekler. Zorunlu arabuluculuk, adliyelerde kurulacak arabuluculuk merkezleri tarafından yönetilecek ve uyuşmazlığın tarafları merkezde arabuluculuk hakkında bilgilendirilecek. Başvuranların kendi arabulucularını seçememesi halinde arabulucu merkezde bulunan otomasyon sistemi üzerinden belirlenecek. Bu arada, bilindiği üzere arabulucu ataması sadece Adalet Bakanlığı arabuluculuk siciline kayıtlı arabulucular arasından yapılacaktır, doğrudur.

Arabuluculuğa başvuracak olan taraf, karşı tarafın yerleşim yerindeki, karşı taraf tüzel kişi ise merkezinin bulunduğu yerdeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk merkezlerinden birine giderek işlemleri başlatabilecek ve bu sürecin en çok iki hafta içinde sonuçlandırılması öngörülüyor. Ancak arabuluculuğa başvuranların genellikle ilk bir-iki saatte anlaştıkları görülüyor. Sürecin uzaması halinde ise arabulucunun süreyi bir kez uzatma yetkisi olacak. Arabuluculuk boyunca dava açma süreleri işlemeyecek.

Arabuluculuk ücretinin ilk iki saati devlet tarafından karşılanacak. Anlaşma gerçekleşmez ise bu ücret yargılama giderinden sayılacaktır. İlk iki saatte anlaşma sağlanamazsa arabulucu taraflardan ücret isteyebilecektir. Taraflar başka şekilde anlaşmadığı sürece arabuluculuk ücreti eşit ödenecek.

Taraflardan birisi geçerli bir mazeret göstermeden arabuluculuk görüşmelerine katılmazsa haklı çıksa bile yargılama giderlerine mahkûm edilmesi gündemde. Bu sistemin avantajı ne diye sorarsanız, hep dediğim gibi  zorunlu arabuluculuk ile birlikte işçi-işveren uyuşmazlıkları çok kısa sürede ve devlet katkısı sayesinde taraflara ek bir yük getirmeden çözüme kavuşabilecektir yani taraflar için daha ekonomik usul ekonomisi açısından da daha kısa sürede sonuç alınabilecektir.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Namesteler Beyaz Telaş ve Rehin Açığı Belgesi

Sevgili Okurlarım,

Amerika’daydım bir süredir, inşallah yeni yıl sonrası tekrardan gideceğim.  New York’u altına üstüne getirdim her zamanki gibi, gönlümce gezdim, eğlendim, şükrettim.  Yaşıyorum diye, ailem yanımda diye, elim ayağım tutuyor diye,sevdiklerim ve ben sağlıklıyım ve aynadaki yansımamı seviyorum, her sabah kendime öpücük gönderiyorum diye.  Başarılarımı düşündüm, daha da çok gurur duymak mutlu olmak istedim kendimle, kendimi şişirmek egomu tavana çıkartmak istedim.  Canımı sıkan herkesi ve herşeyi çukurun içine attım.  İnsan temizliğini hayatımda bir süre önce yapmıştım zaten.  Enerjimi tükentenlerin bir kısmı hayatımdan kendiliğinden defolup gitti, bir kısmını da ben çıkardım.  Tamamen görüşmek istediğim insanlarla görüşüyorum ve canım ne yapmak isterse onu yapıyorum kendime bu lüksü vereli epey oluyor.  Daha öncesinde bu denli arama mesafe koyamıyordum enerjimi tüketenlerle artık bunu tam anlamıyla yapabiliyorum.  Beni seven sevsin, sevmeyenin de canı cehenneme diyorum.  O zaman her gün cennet işte.  Bu lüksü de insan ancak  kendi kendine verebilir. Kendi kendine bunu yapamadıktan sonra kimse sana bu lüksü vermeyecektir.  Tabii yalnız kalmayı da bileceksin, bazı geceler olacak ki duvarlar üzerine üzerine gelecek; ama sen o duvarların altında ezilmeyeceksin.  Bileceksin ki, duvarların altında ezildiğinde kimse dönüp sana yardım elini uzatmayacak, ailenden başka .  Ailen de seni o halde görmek istemeyeceği için, güçlü kalmaya ve olmaya mecbursun.  O duvarları iteceksin var olan gücünle, yoksa da bir yerlerinden damarlarındaki o kandan bir güç bulmalısın yoksa öl daha iyi …. Tüm bu felsefemin üzerine NYlu Amerikalı arkadaşımın zaten bende bir hayli mevcut olan ve kızkardeşime fenalık getirmeme vesile olan “namesteler”ime bir de yoga ve nefes egzersizlerini eklemesiyle iyice enerji harmonisiyle doldum ki sormayın, beni tutabilene aşkolsun … 20li yaşlarımda hissediyorum kendimi, tek sinirimi bozan saçlarımın belirli kısımlarına düşen zamansız aklar… neyse ki kuaför fobim var da beyazları kendim kapatıyorum o da canım istedikçe, zaten kış geldi ponponlu berelerimin altında çok güzel saklanıyor beyazlarım, nazar boncuklarım …. 🙂  Günün birinde canım hiç boyamak istemezse bu beyazları, bembeyaz da gezebilirim .. canım nasıl isterse …o konuda da canım nasıl isterse ….

Gelelim 2. romanımın durumuna ismi “Beyaz Telaş”.  Siyah Telaş 2 sene 3 ay önce yayınlanmasına rağmen hem internet satışlarında hem de hala daha yurt genelindeki kitapçılarda satışına devam ediliyor.  Ne güzel, nobel ödülü almadım; ama okuyucularımın olması beni mutlu ediyor sağolun ilginiz için ..  Bu arada, Unutmadan yazayım, Buddha Bar’ın “Anandi” si beni kendimden geçiren müzik; şu ara bol bol dinliyorum … Benim gibi yogiler için harika bir müzik ve Buddha Bar Albümlerinin tamamını şiddetle tavsiye ederim . Bu albümlerden oluşturduğum favori albümümü Nano Teknesiyle Bodrum açıklarında ve Datça yoluna açıldığımızda ses sonunda dinlerdim, dinlerdik.  Bas bas bağırırdı müziklerim Ege Denizinin açıklarında. Dalgaların teknenin altına hızlıca vuruşuyla beraber içmdeki coşku tavan yapar, aşk dolu sevgi dolu olurdum.  Bana hayatı huzursuzluk ve üzüntüleri unuttururdu o anlar.  Ve şunu biliyordum ki, depoluyordum o anları daha sonra hafıza kutumdan çıkartıp bir daha bir daha yaşayabilmek için, anılar biriktirmekti mühim olan, anı dolu dolu stressiz huzurlu aşk dolu yaşayabilmekti … Şimdi ve şu aralar da öyle … 2. Romanım “Beyaz Telaş”ı yazdığım şu günlerde, bu anılar hikayemi oluştururken bana yardımcı olacaktı.  Avukatlığımın yanında bu yazar yönüm beni sanatçı eder mi dersiniz?  Bir ara çevremden sanatçılar eksik olmazdı.  Çok sevgili yönetmen dostum vesilesiyle çoğu oyuncu yazar ve senarist tanımıştım.  Onların da söylediği benim yazmam gerektiğiydi.  Yazıyorum işte, hep de yazacağım …

Gelelim mesleğimin avukatlığın cilvelerine; Datça’da yürüttüğüm bir icra dosyası için rehin açığı belgesi almamdaki çabama … Beni deli gibi uğraştırdılar.  UYAP’ın gelişiyle işlemler daha bir hızlı ilerler oldu, memnunum bu hızdan ötürü.  Ofisimden Datça’daki dosyamı takip edebiliyorum, bu büyük bir lüks.  Müvekkillerin, avukata itimadı çok mühimdir bunu herkes bilir.  Benim canım müvekkillerim de bana her zaman itimat dolu oldular ben de bu itimatlarını asla boşa çıkarmamaya gayret ettim hala daha avukat müvekkil güven ilişkilerimiz harika yol almaktadır.. Gül gibi geçinip gidiyoruz ..

Bilmeyenler için, Nedir rehin açığı belgesi ?

Rehin, satış isteyenin alacağına derece itibariyle rüçhanı olan diğer rehinli alacakların tutarından fazla bir bedelle alıcı çıkmamasından dolayı satılamazsa veya satılıp da tutarı takip olunan alacağa yetmezse, alacaklıya bütün veya geri kalan alacağı için bir belge verilir.Alacağın irat senedinden veya bir taşınmaz mükellefiyetinden doğmayan alacaklı, bu suretle tahsil edemediği alacağı için borçlunun sıfatına göre iflas veya haciz yoluna gidebilir.Alacaklı, satış yapılmamışsa artırma gününden,satış yapılması halinde satışın kesinleşmesi tarihinden itibaren bir sene içinde haciz yolu ile takip talebinde bulunursa yeniden icra veya ödeme emri tebliğine gerek olmayacaktır. Rehin açığı belgesi, borç ikrarını doğrulayan senet mahiyetindedir.

Hepinize Namesteler …

Sorularınızı bekliyorum …

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Sarı Yaz

Geçen sene ekimin sonlarına doğruydu Bodrum’un açıklarında yaza veda edişimiz.

Bu sene yaza veda edişimiz geçen seneye göre daha bir hızlı, daha hüzünlü, ıssız ve apansız oldu sanki.

Birkaç günlüğüne geldiğim Ankara’da evimizin penceresinde ağaçlardan düşen yaprakları izliyorum, kulağımda Birsen Tezer’in “İstanbul” u çalıyor.

Beş dakikada bir motorunun acelesine inat
Biniyorum meçhule
Ardımda martılar telaş

Bırakıp gitmek var
Şimdi seni yarim
Dört yan ezan
Vapur vapur boğaz

Sesim binlerce binlerce
Gözüm bugün
Gözlerin istanbul
İstanbul gözlerin bugün
Gözlerin istanbul
İstanbul yüzün bugün

Birazdan yola çıkacağım İstanbul’a doğru arabamla.  Arabam, evin önünde gitmeye  biraz isteksiz, aynı zamanda da istekli beni çağırıyor.  Bu şehri terketmek hep zor geliyor gönlüme, aklıma, anılarıma …. yine de gitmeliyim İstanbul’a yola çıkmalıyım.  Vedalara alışan yüreğim senelerdir, aile üyelerimi, anı ve bu Ankara’daki planlı, aristokrat hayatı bırakmaya alışmış, alışagelmiş…… Bu veda ve hüzünler beni bugünlere getirmişken hala daha beni büyütmeye ve yaşlandırmaya çalışıyor, devam ediyor hala daha …. Beni ıssız bir o kadar güçlü, bağımsız ve belki de anarşist yapan duygularım başkaldırıyor yine tüm zorluk, çaresizlik, hüzün ve üzüntülere.  Ben biliyorum ki, İstanbul’a girişte köprüyü geçerken yine ellerim hırstan kaşınacak kalbim daha hızlı atmaya başlayacak ve ben İstanbul’un telaşı içinde tüm hüzün ve hasretlerimi arkamda bırakarak önüme bakacağım ….  İşte hayat bu.  Mevsim sonbahar tüm kasvetiyle gönlümde aklımda ve hüznümde.  Hazan sonbahar …. Ahmet Faik’in dediği gibi “Sarı Yaz” …..

Hüzün ve hazan iliklerimize o kadar işlemiş ki, art arda gelen kahkaha ve sevinçli muhabbetlerden sonra derin bir sessizlik ve suskunluk geliyor.  Peki neden ?  Bunu yapan yaptıran nedir ? Hasret …. Kaçamazsın, gidemezsin teslim olacaksın hüzne, hasrete, uzaklığa …

Gelelim hukuki konumuza, istinaf yoluyla ilgili sorularınıza açıklık getirmek amacıyla, şu kararlar için istinaf yoluna başvurulabilinir …

(1)İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.

(2) Miktar veya değeri binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.

(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda binbeşyüz Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.

(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.

(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.

(1) İstinaf yoluna başvurma, dilekçeyle yapılır ve dilekçeye, karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenir.

(2) İstinaf dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:

a) Başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri.

b) Varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri.

c) Kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı.

ç) Kararın başvurana tebliğ edildiği tarih.

d) Kararın özeti.

e) Başvuru sebepleri ve gerekçesi.

f) Talep sonucu.

g) Başvuranın veya varsa kanuni temsilci yahut vekilinin imzası.

İstinaf dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine verilebilir. İstinaf dilekçesi hangi mahkemeye verilmişse, o mahkemece bölge adliye mahkemesi başvuru defterine kaydolunur ve başvurana ücretsiz bir alındı belgesi verilir.

İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Vazgecmeyi Bilememek ve Bir Pecete Hikayesi

Okyanus ötesinde Amerika’nin New York Sehrinde Hudson River’a bakan otel odasinda buldum kendimi. Hem biraz kafa dinlemece hem de bildigim herkes ve rutinimden az da olsa uzaklasabilme amacli….

Ucaga öyle bir binisim vardi ki arkama bile bakmadim… Belki de kendimi bulmak icindi bu seyahatim kim bilir … Son 3 ayda hayatimda öyle bir temizlik oldu ki, hayatimin merkezine koydugum bir isim de dahil bana olumsuz enerji verdigini hayatimi adeta sömürdügünü zamanla anlayabildigim birkac kisinin de hayatimdan hic istemedigim sekilde cikip gittigini görmek canimi cok acitmisti kendime gelemiyordum bir türlü ……. Bu mu diyordum kendi kendime sectigin arkadaslarin dostlarin bu hiclikte kötülük ve bencillikte insanlari nasil hayatina alip bir de dostum sevgilim arkadasim diyebiliyorsun Gizem? …….. Bu sorgu suallerim birbirini yaz boyunca takip etti, taa ki lösemi hastasi amcama benden ilik nakli yapildigi sirada basimda bekleyen annecim ve babacigimin, bana “kizim az daha dayan, biliyoruz canin ve damar yollarin cok aciyor, amcan senden alinan iligi hemen alabilmek icin birazdan apar topar hastaneye yatacak diyene kadar ………… Iste tam buralarda bir yerde bende film koptu…………… Hayat bu iste dedim, bu kadar … Saatlerdir damar yollarimdan süzülen kanin icinden alinan ilik benim 55 yasindaki amcama hemen nakil edilmedigi takdirde amcam belki de ölecekti . Biliyor musunuz hayatin anlaminin cogu zaman en azindan yazin basindan beri baskalarina yani sevdiklerine bagli olmamasi gerektigine iliskin savim bu olayla belki de baglidir dememe sebep oldu ……….. Hayatin anlamini kesinlikle bir basina bulamazsin, bu münferit bir sekilde aciklanabilecek bir durum degildir. Ve geldigim nokta, tam olarak sudur: Hayatin anlami tamamen secimlerinlerinle, ihtiyac duydugun insanlar ve seylerle ilgili ….Bir amcami düsünsenize, belki de bu gecirdigi zorlu sürecte ben olmasaydim coktan hayata veda etmisti …………..hayatta her sey ama her sey birbiriyle ilintilidir …

Kendimle alakali olarak su ara en cok düsündügüm ve kendi kendime nereye kadar diye sorguladigim özelligim ; Ben vazgecmeyi bilemedim bir türlü istedigim hic bir seyden vazgecmeyi belki beceremedigimden ya da istemedigimden … Yapamiyorum arkadas ! Ciplak kaliyormusum gibi hissediyorum …

Bu halimden memnun muyum bilmiyorum; ama bir özelestiri yapmam gerekirse kalbim cok yorgun yoruluyor …

Vazgecmeyi bilebilseydim belki daha az hirsli daha rahat ve daha az obsesif ve siradan olurdum . Su da bir gercek ki, hayattan korktugum seylerden biri de siradan, sistematik her gününü planli yasayip anin tadini anlamayan insanlara benzemek oldu. Kendi özgün yapimda hayati ve kendimi sorgulayan daha dogrusu her gün secimlerinlerimi ve hayatimdaki insanlari sorgulayan bir kabuga sigindigimi farkettim …..

Bir hikayem bile var cocuklugumda yasadigim ve hic unutmadigim. Cocuklugumdan beri ailemin özellikle de annecigimin beni Disney’in Kücük Deniz Kizina “Ariel”e benzetmesi sonucu Üzerinde Ariel olan her seyi biriktirirdim ve bu özelligim hala daha da devam etmekte babacigim Amerikadan alirdi bana o dönemler ailecek Amerikada yasadigimiz dönemlerdi ; kalemkutulari, bebekler, oda dekorlari, peceteler …… Türkiye’ye döndügüm zamanlarda cocukluk arkadasima üzerinde bir Ariel ve Barbie bulunan pecete verdigimi hatirliyorum. O da gidiyor bu pecetelerden baskili Tisört yaptiriyor, o zamanlar Türkiye’de yok tabii. Ben, evde kiskanclik krizine girmistim; nasil olurdu da bana ait olan ve beni simgeleyen Özellikle de Denizkizindan gidip de Tisört  yaptirabiliyordu ve ben kendi ellerimle nasil vermistim, geri almaliydim onlari ……. Biliyor musunuz o cocuk halimle senelerce geri istedigimi hatirliyorum ve de geri alabilmistim de sonunda, arkadasim dayanamamisti geri istemelerime. Kardesim in dogumunda bize anne ve ablasiyla ugradiginda elindeydi, bana geri getirmisti. Sahitlerim de var yani, zafer benimdi Pecetelerim geri gelmisti bana :)) Ben geri almistim ya gerisi mühim degildi. Bibbidi Bobbidi Boo …..:)))).Ne yaptirdigi Tisört  ne de benim o peceteleri kullanmam ya da bir baskasina kullandirtmam, sadece geri alabilmem mühimdi, almistim da oyunu kazanan bendim, zafer benimdi.Gecenlerde Cesme’de bu cocukluk arkadasimla karsilastigimda ona bu olayi hatirlattim ve dogruladi, “dogrudur” dedi bana o sirada yanimda annem , babam ve kardesim de vardi;onlar da dogruladi zira bu olaya anne ve babam bire bir sahittir, Deniz kizi ve Barbie pecetelerini geri alisimi, geri aldigimi halihazirda hala kolleksiyonumda duruyorlar evin bir kösesinde. Annemler iyi bilirler babam iyi tanirdi kizlari Kücük Gizem’i, ayni simdi tanidiklari bildikleri gibi , Gizem isteklerinin pesinden hep gider, tuttugunu koparirdi. Peki sizce burada önemli olan peceteler miydi, bunlari geri almak miydi? Benim icin önemli olanin burada Denizkizi ve Barbie peçetelerini geri almak oldugunu söylediginizi duyar gibiyim bence de öyle, sonradan onlardan aynilarini benim kullanmam ya da baskalarinin kullanmasi mühim degil. Geri almistim onlari , yeniden benim olmasi ve o geri aldigim pecetelerin hala bende oluyor olmasi mühim olandi…

Simdi size soruyorum, cok tutkulu ve isteklerinin pesinden her seyi göze alarak gitmek mi iyi taa ki oldurana kadar benim Denizkizli ve Barbie Pecetelerini geri aldigim gibi yoksa birakmak mi isteklerinin daha az tutkulu ve monoton mu olmak ? Aslinda dogru ve yanlis göreceli kavramlardir, kime göre dogru ya da yanlis; ama iyi kavrami bence daha geneldir o yüzden size hangisi daha iyi diye soruyorum ….. iyi kelimesi burada dogru kelime olmakla beraber, sanirim saglikli olmakla ilintili ….. Duyduguma göre fazla tutkulu ve arzulu yasayanlarda tasikardi, ritm bozuklugu ve panik atak sorunlari oluyormus ne dersiniz ?

Sevgilerimle

Avukat Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

Twitter@ avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Kutlama !

Güneş batmak üzereydi, saat 19.30’u gösteriyordu. Uzakdoğu Restaurantındaki yemek randevuma yarım saat kadar geç kalmıştım; ama umrumda da değildi;zira büyük bir hevesle orada beklenildiğimi biliyordum. Beni bekleyen tanıdığın (tanıdık diyorum, çünkü arkadaş değiliz zira iş ilişkimiz olabilir, belki sırdaş olabiliriz; ama “arkadaş”kelimesi bizim için olamaz) yarım saat değil gerekirse 1 saat bile bekleyeceğini biliyordum inatla; ki bir mecburiyeti yok asla ve kata; yüksek egolu oluşu da ayrı bir durumdu; yine de bekleyecekti beni orada… Yanılmamıştım da, restaurantın içine girmeme ramak kalmıştı beni oturduğu yerden gördüğünü görebiliyordum öyle bir ayağa kalkışı vardı ki, beni öyle bir selamlayışı kucaklayışı vardı ki, gören senelerdir birbirini görmeyen dost ya da sevgili olduğumuzu düşünebilirdi ancak öyle değildi. Biz beyefendiyle sevgili de değildik, arkadaş da; sadece geçmiş yaşantılarımızda yaşadıklarımız, belki ortak hüzünlerimiz, sevinçlerimiz, ukdelerimiz belki de hüsranlarımız ya da birbirimize olan uzaktan hayranlığımızdı… Ama birşey vardı ve ben o şeyi haftalar sonra buldum “kutlama” o şey “kutlama” idi … Kutlamadan, kastımı da açıklayacağım …. Siz, Sezen Aksu’nun “Kutlama” şarkısını dinlediniz mi hiç ? Hemen dinleyin şimdi, sözlerine bakın bir … Kirazlar olmadan tez vakitte, asmanın sürgün veren dallarında … başımı omzuna yaslamaya hayata yeniden başlamaya …

Neyse, lafı uzatmadan yemek masasına geri döneyim. Bana gösterilen bu deli sevgi gösterisinden sonra, çantamı pat diye yanımda duran iskemleye bırakıp, bir haşimle sandalyeye kendimi bıraktığımı hatırlıyorum. “İşte buradayım. Geldim, en nihayetinde görüşebildik der gibiydim.” Yemek süresince kendimi kendimi dakikalarca anlatabileceğim, dertleşmeye aç olduğum konuları konuşabileceğim ve uzaktan da olsa tanıdığım ama aslında senelerdir tanıdığım adamla Muğla Güneşini, Bodrum Güneşini batırmak üzere orada bulunuyordum. Tamamen seviyeli, bir o kadar arkadaşça ve herkesten uzakta, ağlayabilirdim ağlamak istiyordum neyse ki restaurantta bizim dışımızda kimsecikler yoktu sadece birkaç garson vardı onların da önceden tembihli olduğu belliydi; sadece bize servis edecekler ve biz masadan ayrılana kadar orada bulunacaklardı. Bu durumun  tadını çıkarmalıydım, şımarık bir kadın gibi …. Açtım bir süredir buna.  Dinlenilmeye, dertleşmeye, şefkate ama şefkatin böylesine açtım.

Gözüme ilk ilişen tüm ihtişamıyla masada duran Merlot şarabıydı. Benim bunu içmem yasaktı, kırmızı şarap beni öldürmekten beter eder, migrenimi öyle bir azdırıyor ki size anlatamam . Ancak, hiç umrumda değildi…İyi ki vardı masada, iyi ki. Bana yardımcı olacaktı. O anı dibine kadar yaşamama, bu uzaktan hayranlığın dertleşebilecek bir atmosfere gelmesinden ötürü hem onun hem de benim bu masada kalacağından emin olduğumuz yakınlaşmamıza yardımcı olacağını bilerek yudumlarken, aslında orada olmaktan dolayı ne kadar mutlu olduğumu bir kere daha farkedecektim. Öyle de oldu. Şarabı yudum yudum içtikçe içimdeki hüzün, içimdeki mutsuzluk, daha önceden yaşadığım ayrılıklar, yalnızlıklarım ve bir o kadar da mutluluklarım dudaklarımdan dökülmeye başlamış, içimde yıllların birikimiyle tuttuğum tüm kin ve öfke nöbetlerini bu beyefendiye kusmaya başlamıştım. Beni o kadar iyi dinliyordu ki, bir vakit sonra o da şarabın etkisiyle kendinden bahsetmeye hüzünlerinden ayrılık ve nefretinden bahsetmeye başladıkça aslında kendisinde kendimi görmeye başladığımı farkettim. O da bende kendisini görüyordu emindim. Çünkü, acılarıma ve herkeste olabilecek türden mutsuzluk ve heyecanlarıma ortak olmak istiyor bir nevi hamil olmaya çalışıyordu ve ben bunu görebiliyordum; o masadaki hüzün ve tutku sadece bize aitti, özeldi.  Biz ıssız iki ruhtuk.  Biz o akşam o saatte sadece bir arada olmalıydık.  Başka kimselerle değil.  … Ben bunu çok net görebiliyordum.  Birşeyleri kutlamamız gerekiyordu ve bunun için de doğru kişi olmalıydık birbirimiz için ..

Öyle mutluydum ki, orada onunla bu ambiansı yaşıyor olmaktan; en nefret ettiğim Sushi’yi yediğimi bile geç farkettim. Sonra da Uzak Doğulu aşçımızın yaptığı et tavuk ve balığı löp löp götürdüm. Öyle bir haldeydim ki, haldeydik ki; hem beyefendi hem de ben Bodrum Güneşi batıp yıldızlar tepemizde dansedecek kadar çoğalana kadar masada dertleşmediğimiz aşk, sevgi, terkediş olsun hastalık, ölüm, para kazanma hırsı, başarı ve OSHO da dahil olsun konuşmadığımız öfke ve nefretimiz kalmadı bu 5 saatte. Biliyor musunuz, bu 5 saatin sonunda “Kutlama” şarkısını dinleyerek masadan ve birbirimizden ayrıldık. Belki de sonsuza kadar ayrıldık… Zaten arkadaş değildik dediğim gibi, sadece uzaktan bir hayranlığın bu kadar faydalı olabileceğine onunla yaptığım bu 5 saatlik muhabbeti her zor anımda hatırlayıp her zor anımı bir “kutlama” şarkısıyla geçirebileceğimi ve kendimi avutup “Hadi Gizem, bu zor anı da atlatırsın çünkü sen o akşam tüm herşeye kırmızı şarap kaldırıp, kutlayan insansın… Her zaman bahar, gölgenin ve gecenin sonrası hep aydınlık ve sabah … diyebileceğim tatta bir akşam yemeğiydi.” Bunu daha önce yaşamamış gibiyim, aşık olduğum ve sevgilimle güzel yemek yemelerimiz oldu tabii ama böylesine sümüklü ve ağlamaklı böylesine dertleştiğim oldu mu bilemiyorum, olsa bile bu masadaki samimiyet yoktu; çünkü bu masada kaybedecek bir şeyim yoktu.; ben bendim o oydu; duygularımız çırılçıplaktı ve biz bizeydik. Kaybetmek yoktu, biz birbirimize ait değildik; sadece ruhlarımız bu 5 saat için beraberdi dert ortağıydı..

İsmi bende kalacak bu beyefendinin şu anda bu yazıyı okuduğunu da biliyorum..… Herşeye her daim veda eden yapayalnız adam benim dert ortağım; sana ben veda ediyorum bu sefer kendi köşemden… Kutlama sadece bir avuntu; ama bize yakıştı; yine de sağol, kutlayarak seninle tüm hüzünlerimiz ve o akşam yemeğinde dertleştiğimiz bütün üzüntülü müşterek acılarımızdan kurtulduk, arındık … Bir daha böyle bir yemeği bir başkasıyla yersen yine aynı avuntuyu karşındakine yap, her şeyi kutlayarak kurtar karşındakini … Ama şunu unutma herkes en az senin kadar yalnız ve bitkin; ama ayakta durmak zorunda “Go for it” demek zorunda … Seninle yediğimiz o yemek bana ilham kaynağı olacak hep, yarıda bıraktığım çoğu konu ve hüzünlerim için .. Hep kutlama yapıp seni anacağım ….

OSHO’yu çok sık okuyan bir kişi olarak; Yalnız insan yoktur, sadece tek başınalığı seçen insan vardır. Kişi, kendisiyle barışık olduğu müddetçe, her türlü zorluğu aşar. Stres ve huzursuzluk yaşamamız gerektiği kadar kısa hayatlarımız var …  Bir de bana “tehlikelisin sen” der, kadın avukatlardan hep korkmak gerekirmiş 🙂 Bi de güzelse kaçmak gerekirmiş hatta; zira tehlike çifte katlanıyormuş …

Yazın sonlarına geldiğimiz şu periyotta siz okuyucularıma önerim öyle bir deşarj olun ki, yeni sezon geldiğinde ki bizde adli tatil Eylül’de bitiyor; bomba gibi olun. Ben bomba gibiyim, yeni dönemde de sizlerle haftada bir köşemden her sene olduğu gibi hukuki meseleleri tartışacağım.. Yaz periyodunda en çok tapu ve sit alanlarına ilişkin yazdığım yazılarıma ilişkin sorularınız aldım, elimden geldiğince maillerinize cevap vermeye çalışıyorum … Yine yazışalım …

Tüm Kutlamalarımla,

Baki Selam

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog