Paralı Evlilikler …

Bir okurum sormuş bana, mal sözleşmesi nedir diye?

Mal rejimi sözleşmesi, taraflar evlendikten sonra mallarının nasıl yönetileceği ve boşanma ile birlikte malların tasfiyesine geçildiğinde, malların nasıl tasfiye edileceğini düzenleyen  bir belgedir. Mal rejimi tasfiye edilirken hangi tarafın diğer taraftan ne tür alacak talepleri olacağı tamamen mal rejimine göre belirlenecektir.

Mal rejimi sözleşmesi evlilikten önce veya sonra noterde yapılabileceği gibi evlilik töreni esnasında evlendirme memuruna yapılacak bir beyanla da yapılabilir. Ancak evlenme gerçekleştikten sonra taraflardan birinin mal rejimi sözleşmesi yapmaya yanaşmak istememesi ihtimaline karşın sözleşmesini nikahtan önce yapmak daha uygun olacaktır. Bu arada, mal rejimi sözleşmelerinde tarafların bir takım özel düzenlemeler yapmalarına müsaade ettiğinden tarafların taleplerine göre kişiye özgü bir sözleşme yapmak hukuken her zaman daha iyi sonuç verecektir. Mal rejimi sözleşmeleri, noterde düzenleme şeklinde yapılabileceği gibi benim gibi aile hukuku konusunda uzman bir boşanma avukatı tarafınca da, tarafların özelliklerine, maddi konular üzerinde anlaşmalarına göre kişiye özel olarak hazırlanması ve ardından notere onaylatılması daha faydalı olacaktır.

Evlilik sözleşmesi, avukat tarafından hazırlandıktan sonra sözleşme metni taraflarca noterde onaylatılır. Evlilik sözleşmesi yapacak olan kişilerin, sözleşme metnine ek olarak kimlik ve yanlarında 3 adet vesikalık fotoğrafı da bulundurmaları gerekir. Eğer eşlerden biri yabancıysa ayrıca pasaportun yeminli ve onaylı tercümesi gerekli olacaktır.

evmi

Gelgelelim bizim kıza… Bizim kız da izdivacı düşünürmüş elbet.

Siz “Deli Kızın Türküsü”nü biliyor musunuz ? Hiç dinlemediyseniz dinleyin hemence… Şarkıda şöyle bir söz geçer “Garipliğine yan, yan yürek…” Bunca yıl kendi adıma neden evlenmediğimi sorgulamadığıma yanıyorum … Keşke 20li yaşımda hemen evlenseydim, hemencecik çoluğa çocuğa karışsaydım. Neden beklediysem bunca yıl, anlamak mümkün değil … Ama uzak değilim inşallah, gelin ata binmiş “ya nasip” demiş. Bana sorarsanız, “evlilik sözleşmesi imzalanmalı mı?” Bence, evlilik her şeyden önce güvene ve sadakate dayanmalıdır.  Eğer güven varsa da, mal rejimi sözleşmesi yapmanın her iki tarafı da incitici bir yönü olmayacaktır; meğer ki  taraflardan biri evlilik sözleşmesi yapmayı istemesin.

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Beyaz Gömlekli Adam’a Dair

Hayat işte belli olmuyor ne getireceği…

Öyle ya da böyle günleri deviriveriyoruz…

Hayatı ya düşüp kalkarak öğreniyoruz ya da ananın babanın tavsiyeleriyle boğulmadan, dizlerimiz ve kalbimiz uff olmadan, etliye sütlüye fazla karışmadan hayatı yaşamış oluyoruz.  Bir ara derdim kendi kendime roman yazmak kim, ben kim diye… Ama insan öyle dememeli işte, istedikten sonra her şeyi yapabiliyor insanoğlu.  Önce istemen lazım… Sonra kolları sıvayacaksın…

Geçen yıl tamamlayıp, piyasaya sunduğum “Siyah Telaş” isimli romanımı baskıya vermeden iyice düşünmüştüm, doğru bir karar olup olmadığını. Sonuç olarak ben serbest avukat olarak çalışan bir bayanım ve romanım bir aşk hikayesini konu alıyordu, içinde erotizmden tutun da kin ve nefret cinayet ölüm gibi türlü vakıa ve duygular vardı… Önce çekindim ancak daha sonra bir cesaret geldi ve “Kızım bu kadar yazmışsın, piyasaya sür ki, insanlar okusunlar, kimi ders çıkarsın kimiyse farklı bir roman okumuş olsun.” dedim, sağolsun beni destekleyen arkadaşlarım da oldu.  En nihayetinde çıkartabildim romanımı…  Bir handikapı daha vardı romanımın; o da kadın karakter Duru’nun aşk hikayesini konu alıyor oluşuydu romanımın.  Okuyucumun bu karakteri, yazarla yani benimle bağdaştırmasını istemezdim.  Zira, romanımın kapağında da yazıyor “Romanımda geçen karakterlerin gerçekle hiç bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.” Romanımdaki karakterleri oluştururken çoğu tanıdığım karakterden esinlenerek kurguyu oluşturdum, bu muhakkak ama hepsi hayal ürünüdür…

Özünde ısrarcı ve tutturukçu yapısıyla aşkta yer edinmeye çalışan zavallı bir kız aslında, Duru. Adam ise hoyrat tipik maço, vurdulu kırdılı bir tip; kadına aşık aşık olmasına ama yine de Duru’ya umut veremeden gelecek için ona bir taahhütte bulunamadan duygusunu eksik bir şekilde verebiliyor… Bazı okuyucularımdan aldığım yorumlar ise ekseri, “Bu kadının ne zoru var, böylesine kaba ve kötü bir adama katlanıyor, kendisini kabul ettirmeye çalışıyor?” şeklinde oluyor. Bunun cevabını ben bilmiyorum…Çoğu kadında gördüğüm ısrar, erkeği boğma ve dediğini kabul ettirebilme sanatı benim de gözümden kaçmamış olmalı ki; istediğim tüm karakter analizlerini doğru yapabilmişim ve okuyucularıma bunu verebilmişim, öyle gözüküyor.   Herkes kendinden birşeyler çıkarabiliyorsa, her bir karakterden kendisiyle bağdaştırabildiği bir şeyler varsa ne mutlu bana.

Romanın sonunda okuyucunun yorumuna bıraktığım intihar sahnesiyse, aslında bir cinayet ama bunu ısrarla intihar olarak tanımlayanlar da var. Böyle kötü bir sonla hikayeyi bitirmemin altında yatan sebepse, romanımın sonunun kötü bitmesi gerektiğin düşündüğüm içindir belki de. Ne de olsa “Siyah” karamsar bir renk. Beyaz gibi değil. Beyaz’da saflık, temizlik var, umut var; ümit var. Siyah ise, her ne kadar göz alan bir renk olsa da karamsar bir renk. Filmlerin sonu geldiğinde fondaki rengin tam kendisi.  Henüz okumayanlar ve okuyacaklar için burada kesiyorum…. Okusunlar bir bakalım yorumları ne olacak. Bir okurum da bana, siz kötü sonları mı seversiniz, kitabınzı bitirdiğimde karnıma yumruk yemiş gibiydim.” diye bir yorumda bulundu. :))) Bilakis, iyi sonları seviyorum; öyle ki bir roman daha yazacak olursam başlığında bile mutlaka “beyaz” olacak.

Yoğun çalışma programından fırsat bilerek, yanımda olmasından büyük keyif aldığım ve romanımla ilgili değerli aynı zamanda acımasız eleştirilerini benden hiç çekinmeden yüzüme söyleyebilen benim için namı “Beyaz Gömlekli Adam” olan ve benim çok sevdiğim değerli gönül bağım olan ve belki de daha fazlasıyla;  Büyükada’ya motor yolculuğumuz sırasında denizin üzerinde yakaladığımız beyaz ışığı sizlerle paylaşıyorum… Zira, kendisini romana öyle çok kaptırmış ki, konuşmalarında romanımdan alıntılar bile yaptığı oluyor….:))) Okuyucunun da böylesi lazım öyle değil mi, bir yazar için…

deniz

Bembeyaz Umut Dolu Yarınlar Olsun

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

İşe İade Davaları ve Alkollü Trafik Magandaları

Sevgili okuyucularım, geçen hafta yazdığım dolandırıcılık yazısı çok ses getirmiş olmalı ki, konuyla ilgili gerek çeşitli sorularınızı içeren gerekse de bazı yorumlarınızın olduğu bir sürü email aldım.  Hepsine de teker teker  cevap verdim.  İlgileriniz için sağolun.

Bir okuyucum, işe iade davasının sonuçlarına değinmemi istemiş.  Ben de kısaca hemen değiniyorum.  Şu aralar iş davaları oldukça popüler; ve yine dediğim gibi arabuluculuk daha da yaygınlaşsa çok daha kolay halletmek işçi uyuşmazlıklarını ama nerde …  Daha biraz daha zamanı var.

İşe iade davalarının yasada öngörülen şekilde iki aylık süre içerisinde karara bağlanması ve bir aylık süre içerisinde de Yargıtay tarafından incelemesi gerekmesine karşın, kararın kesinleşerek işçinin işe iade başvurusunda bulunması çoğunlukla bir yılı aşmaktadır.Bu süreç içerisinde, işçinin başka bir işyerinde çalışması olasılığına bağlı olarak kimi zaman işverenin işçiyi işe başlatma yönünde aldığı kararlar neticesinde işçinin işe başlaması mümkün olamadığı gibi, tersine işverenin de o dönemdeki mevcut yapısı itibariyle işçiyi yeniden işe başlatması mümkün olmayabiliyor. Ayrıca bu olasılıkların dışında idari bir karar olarak da işçiyi işe başlatmak yerine parasal tutarları ödemek tercih edilebilmektedir.

İşçi tarafından, iş akdinin feshinde geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı savı ile açılan işe iade davası sonucunda, feshin geçersizliğine karar verildiği takdirde, mahkeme tarafından, geçersiz fesih tarihinden, kararın kesinleşmesine kadar “boşta” geçen süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer sosyal haklarının ödenmesi gerektiği hüküm altına aldığı gibi işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarı da belirlenir.İşe iadeye aykırılık tazminat tutarı, işçinin işyerindeki kıdemi ve feshi gerekçesi nazara alınarak, işçinin en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında belirlenmektedir. Yargıtay’ın yerleşik kararları uyarınca, işe başlatmama tazminatı miktarı, yıllık ücretli izinle ilgili 53. maddedeki kıdem süreleri dikkate alınarak 6 ay ile 5 yıl arasında kıdemi olan işçi için 4 aylık , 5 yıl ile 15 yıl arasında kıdemi olan işçi için 5 aylık, 15 yıldan fazla kıdemi olan işçi için 6 aylık ücreti tutarında belirlenmekte, fesih sebebine göre bu miktarlar da azami sınır 8 aya kadar da çıkmaktadır.İşçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçinin işe iade talebini içeren başvurusu için yasada herhangi bir şekil şartı öngörülmemekle birlikte, ispat açısından bu işlem genellikle noter kanalıyla gönderilen bir ihtarname aracılığıyla yapılmaktadır.

Bir de son günlerde konuşulan alkollü araç kullanımı ve aşırı hız yüzünden yapılan trafik kazaları için diyecek birkaç sözüm var.  “Allah trafik magandalarından hepimizi korusun.  Türk Ceza Kanununda yeniden düzenlenmesi gereken ve ıslahı şart bazı cezaların arttırılmasına ilişkin gerçeği, yaşanılanlar bir kere daha gözler önüne seriyor.

Aşırı hız, yanlış sollama ve alkollü araç kullanımı sonucu yapılan kazalarda  her hafta bir sürü insan ölüyor. Yazık değil mi? Hem yok yere ölenlere hem de arkalarında bıraktıkları ailelerine?  Bazı cezaların ve yaptırımların arttırılması için daha kaç insanın ölmesi gerekiyor? Allah tüm iyi insanları zamansız ölümden, kazadan, beladan ve magandalardan korusun.”

kaza

Alkollü araç kullanımı ve aşırı hız yapanların bir an evvel trafikten ilelebet men edilmeleri ve en ağır şekilde cezalandırılmaları dileklerimle.

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog