Sevgili Okuyucularım,
Nedir “muvazaa”? Bir hukuki ilişkinin taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak konusunda yaptıkları gizli anlaşmaya denir. Yani taraflar, gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile saklıyor. Örnek olarak, kişi bir arkadaşına altın saati gerçekte bağışladığı halde, sırf eşi ile uyuşmazlık yaşamaktan kaçınmak için görünüşte satmış gibi göstermiştir. İşte bu örnekte bir muvazaalı işlem vardır.
Peki kaç türlü muvazaa vardır? İki türlü. Bunlar mutlak ve nisbi muvazaadır.
Mutlak Muvazaa, kişilerin aslında hiçbir işlem yapmadıkları halde, sırf üçüncü kişilere karşı bir işlem yapmış gibi görünmek için işlem yapmaları haline denir. En yaygın örneği bir insanın hacizden kaçmak amacıyla mallarını başkalarına satmış ve devretmiş gibi göstermesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Borçlu bir kişi icra takibinden çıkmak için bir malını arkadaşına satmış gibi işlem yapıyor.
Nisbi Muvazaa ise, kişilerin aralarında yaptıkları bir işlemi, kendi gerçek iradelerine uymayan ve sırf etrafı aldatma amacıyla yaptıkları başka bir işlem altına gizlemeleri şeklinde ifade ediliyor. Yani taraflar, gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile saklıyor. Yukarıda verdiğim örnekteki gibi, kişi bir arkadaşına altın saati gerçekte bağışladığı halde, eşi ile uyuşmazlık yaşamaktan kaçınmak için görünüşte satmış gibi göstermiştir. Buna sözleşmenin niteliğinde muvazaa denir. Genellikle tapu işlemlerindeki vergi ya da harç yükünü hafifletmek için taşınmaz satışında sıklıkla karşılaşılan taraflarca bedelin gerçek değerinden düşük gösterilmesi de, bedelde muvazaa olarak adlandırılan diğer bir örnektir. Ayrıca kişide muvazaa olarak adlandırılan, gerçekte sözleşmede taraf olan üçüncü bir kişinin gizlenmesi amacıyla diğer bir kişinin taraf olarak gösterilmesi hali de nisbî muvazaa örneklerindendir.
Peki ne yapmalı muvazaa olduğunda?
Muvazaa davaları diğer adıyla danışıklı işlem davaları, gerçek olmadığı hâlde gerçekmiş gibi hukuki sonuç doğuran işlem ve tasarruflara ilişkin açılan iptal davalarıdır. Muvazaa davaları dediğimiz davalar genel olarak Borçlar Kanunu ile İcra ve İflas Kanunu kapsamında yapılan düzenlemelere dayanmaktadır. Bu davalarda görünüşteki işlemin gerçek işlemi saklamak amacıyla yapıldığı, işlemi tesis eden kişinin maksadını gizleyerek üçüncü kişileri yanıltmak amacıyla işlem tesis ettiği ileri sürülerek muvazaalı işlemin iptali istenir.
Muvazaa davalarında davacı bu davayı açmada hukuki yararı bulunan kişiler, davalı ise muvazaalı işlemin tarafı olan, malvarlığını devreden ve devralandır. Mahkemelerin görevi dava konusuna göre belirlenir. 2004 sayılı İcra İflas Kanunu 277 ve devamı maddelerine göre açılan tasarrufun iptali veya muris muvazaası gibi davalarda genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Taşınmazlara ilişkin davalarda, kesin yetki kuralı gereği taşınmaz malın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Diğer davalarda ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun genel hükümlerine göre borçlu ya da üçüncü kişinin ikametgâhının bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir.
Muris Muvazaasında; saklı pay sahibi olup olmadığına bakılmaksızın her mirasçının; mirastan mal kaçırmak amacıyla yapılan taşınmaz devirleri aleyhinde muvazaalı sözleşmenin geçersiz olduğunun tespitini ve tapu kaydının iptalini isteme hakkı vardır. Muris muvazaası davalarında davacı mirasçı, muvazaalı tasarruf işleminin iptali talebi ile birlikte dava konusu taşınmazın kendi adına tescili isteminde de bulunabilmektedir.
Muris muvazaası sebebiyle açılacak olan tapu iptal ve tescil davalarında zamanaşımı söz konusu olmuyor. Yani, muris muvazaası sebebiyle tapu iptal ve tescil davası her zaman açılabilmektedir.
Borçlu muvazaasında ise borçlunun alacaklılarından mal varlığını kaçırma maksadıyla yaptığı tüm kötü niyetli tasarruf işlemlerin hükümsüz sayılması ve iptali istenebilmektedir. Bu davalar ile davaya konu tasarruf işlemin iptal edilmesi yani hiç yapılmamış gibi kabul edilmesi amaçlanmaktadır. İcra iflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için, öncelikle alacaklı ile borçlu arasında gerçek bir borç ilişkisinin mevcut olması, borçlu hakkında başlatılmış olan icra takibinin kesinleşmesi, aleyhinde icra takibi başlatılan kişi hakkında kati veya geçici aciz vesikasının olması ve iptali talep edilen tasarrufun, icra takibi konusu edilen borcun doğum tarihinden sonra yapılmış olması gibi şartların bulunması gerekir.
Her ne kadar muris muvazaası davaları için bir zamanaşımı ya da hak düşürücü süre öngörülmemiş olmasına karşın, borçlu muvazaasından kaynaklanan tasarrufun iptali davaları hak düşürücü süreye tabidir. İcra iflas Kanunu’nun 284. maddesinde “İptal davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaren beş sene geçmekle düşer.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre, taşınmazın devrinin yapıldığı tarihten itibaren beş yıl geçmekle borçlu muvazaasından kaynaklanan tasarrufun iptali davası açma hakkı düşer. Beş yıldan sonra açılacak bu nitelikteki bir dava, davalı itiraz etmese de mahkemece resen dikkate alınır ve dava süreden reddedilir.
Sorularınızı bekliyorum
Sevgilerimle
Avukat Gizem Tan
instagram. avukatgizemtan_dgtanhukuk