Hangi halde kadına şiddet yok ki ?
Tüm ayrılıklar, ailelerin dağılması, ilişkilerin bitmesi hep bu şiddetten doğmuyor mu sanki? Nerdeyse her boşanmanın müşterek hayatın çekilmezliğine dayandırıldığı boşanma davalarının özünde de şiddet ve mağdur olan taraf yok mu sanki?
Bu şiddet de illa ki, fiziksel olmak zorunda değil bir hakaret, aşağılama özrü ve affı kolay olmayan bir ithamın olması bile yeterli yeter ki mağrur egosunu tatmin etsin, karşısındakinin şerefini onurunu gururunu yerle bir edebilecek bir harekette bulunsun bu da genllikle erkek oluyor… ( ilave edeyim feminist asla değilim ben.)
Peki, hiç düşünülüyor mu neden şiddet yaşanılıyor diye, daha doğrusu neden önüne geçilemiyor diye? Çünkü yaptırımı yok, asla yok. Şu anki ceza kanunu bunu sadece varmış gibi gösteriyor…
Yargıya intikal eden çoğu kadına şiddet dosyasında görülebileceği üzere, ola ki şiddeti gerçekleştiren erkek bir şekilde yargılanıyorsa mahkemeye çıkmadan etkin pişmanlık, suçu kabulün cezada indirim sağladığı konusunda tembihlenecek ve buna istinaden de kendisini haklı çıkarabilmek için üzgünmüş gibi yapacak, mağrurken mağduru oynayacak kadının kaşındığını kendisini dellendirdiğini iddia edecek, cıngar çıkarıp damarına bastığı için şiddeti hakettiğini savunacak şiddeti meşrulaştırmak için her türlü yalan dolana başvurup, bir de duruşmada kravatı ceketini eksik etmediyse iyi hal indiriminden faydalanabilecek ve hatta ceza bile almadan özgürlüğüne kavuşabilecektir.
Şiddete meğilli bir ortamdan, aileden gelenler şiddeti meşrulaştırmak için hangi kılığa girmesi gerekiyorsa girecek ve ceza bile almadan ortalara çıkıp, toplumda aramıza karışacak ve hiç bir rezillik yapmamışcasına nağralar atıp belki aynı kadına belki başka bir kadın ya da kendinden daha zayıf gördüğü bir varlığa ya da bize bela olacaktır. Cezadan yırtmış olduğu için de yaptığı yanına kalacak ve olan sadece zarara uğramış kurban kadına olacaktır. O kadın da bunu ya canı ile, ya bedeni ile, ya ruh sağlığı ya da organıyla ödemiş olacaktır ! Telafisi asla olmadan, olamaz ki …Bir de pişmanlığı cabası. Doğduğuna mı yansın, bu bela adamla beraber olduğuna mı, evlendiğine mi? Belki de çoktan ölmüş olacak, Emine Bulut olayındaki gibi 10 yaşındaki bir kız çocuğu bu sorulara, gözyaşları ve ağır ruhsal bozukluklarla ömrünün sonuna kadar çile çekip kahır azabı yaşayacaktır.
Bu kısır döngü bu şekilde senelerdir devam etmektedir. Bu kısır döngüyü durdurabilecek tek çözüm yeni bir ceza kanunun düzenlenmesi ve gerek kadına şiddet, gerek hayvana şiddet tüm bu ahlaksız kötülüklerin hak ettiği cezalar indirim hali uygulanmaksızın infaz edilmesidir ki , bu ahlaksızlıklar yok olsun daha fazla Emine Bulut’lar, Özgecan Arslan’lar ve nice sokak hayvanları öldürülmesin, bu mağdurlar yerine bu caniler ölsün yok olsunlar aramızdan.
Sebebi her ne olursa olsun, şiddetin hiç bir türlüsü asla meşrulaştırılamaz. Emine Bulut’un öldürülmesinin üzerinden daha bir hafta bile geçmeden daha başka kadına şiddeti haberleri gelmeye devam ediyor. Kimi bıçaklanıyor, kimi intihara sürükleniyor, kimi dayaktan beyin travması geçiriyor, kimi cinsel istismara uğruyor, kimi ise fiziki şiddete varmasa bile uğradığı tehdit ve hakaretlerden özgürce hareket edemiyor mutsuz olduğu kocasını boşanamıyor, tek başına hür bir hayata devam edemiyor ve daha ölmeden cehennemi bu hayatta yaşıyor.
Tüm bunlarının önüne ancak bir şekilde geçilebilir, o da şu ana kadar hiç denenmemiş bir yöntem ile olmalıdır (ne de olsa şu ana kadar ki yöntemlerden bir fayda sağlanamadı). O da idam midam değil, kısasa kısas yaptırımı getirilmeli. Ne mi kasdediyorum bununla, bu tarz şiddet eğilimi olanlar yedek parça olarak diğer masum insanlara hizmet etmeli, yani diyelim birine böbrek mi lazım oldu ya da Kızılay’da kan ihtiyacı mı var bu ahlaksızlardan o böbrek alınmalı, bu ahlaksızlardan kan ihtiyacı giderilmeli ya da işlevselliği olan tüm organları teker teker masum insanların hizmetinde kullanılmalı ve takas mantığıyla işe yaramayacak duruma geldiğinde kurbanına nasıl işkence ederek öldürdüyse ölüme mahkum edilmeli bu şerefsizler; (bir hücrede ya da dar ağacında elalemin gözü önünde ibreti aleme ders olsun da) daha nice masum canlara, kadınlara, hayvanlara fiziki olarak ekonomik olarak güçsüz olan varlıklara sahip çıkılması adına.
Allah’tır her canlıya yaşam hakkını bedeni veren bunları geri alabilme hakkı ve yetkisi de bir tek Allah’ta olmalıdır; canilerde değil.
Saygılarımla,
Avukat Gizem Tan
www.dgtanhukuk.com