Ya “Manevi ve Maddi tazminatın Belirsiz Alacak Davasında Talep Edilmesi” konusuna ne dersiniz?
Bu konu, bilenler için doktrinde çok tartışmalı. Bilmeyenler içinse sorun yok, demek ki daha böyle bir davayla karşılaşmamışsınız. Şanslısınız demek ki… 🙂
Dava değerini çoğu zaman çok asgariden gösterip, dava dilekçesinde sadece bu değeri gösterdiğimiz de oluyor elbette. Neden mi?
Efendime söyleyeyim, çünkü Borçlar Kanunun 42. maddesine göre: “Zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutad cerayanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazarı itibara alarak onu adalete tevfikan tayin eder”.
Yani Türkçesi şu demek oluyor: Zararın hakiki miktarını zarar gören davacı tam olarak ispat edememişse zararın miktarını hakim takdir ve tayin edecektir. Bu durumdaki davacının tazminat alacağını dava dilekçesinde tam olarak göstermesi de mantıken pek de yerinde olmayacaktır. Bu nedendir ki zaten, belirsiz alacak davası açmak hukukumuzda mümkündür. Hakkaniyet ilkesi, zarar gören kişinin zararının tam olarak karşılanmasını gerektirir. Buna rağmen, zarar gören kişi davanın başında mutlaka bir miktar belirlemeye zorlanırsa dava sonunda hükmedilen hiçbir zaman zararın tam karşılığı olmayacaktır.
Ancak unutulmamalıdır ki, manevi tazminat talepleri bakımında hukukumuzda kısmi delil dava açılabilmesi kabul edilmemektedir. Yani, manevi tazminatın tümü dilekçede istenilmektedir, sadece bunun kesin olarak belirlenmesi tahkikat sonuna kadar bırakılmaktadır.
Bu nedenle de manevi tazminat talep eden davacının manevi tazminat talebinin geri kalan geri kalan kısmını saklı tutarak kısmi dava açması mümkün değildir. Bu durumda davacının yargılama giderlerine mahkum olma riskini göze alıp talepte bulunması gerekir.
Saygılarımla,
Avukat / Arabulucu Gizem Tan
twitter@avukatgizemtan