SİYAH TELAŞ

Romanımdan küçük bir alıntı: ” Merdivenlerden hızlıca indiğinde tek görebildiği turuncu bir ışıktı… Duru, hayatında hiç bu kadar çok kapısı ve merdiveni olan bir ev görmemişti. Sedat’ın evinde kaybolmakta haklıydı. Geceyi geçirdiği bu evde ne işi vardı? Allah bir işaret olarak mı onu bu eve göndermişti? Peki bu işaret hayır mıydı, şer miydi? Mutlaka hayır olmalıydı. Vücudu tuhaf bir şekilde titremekteydi, ilk görüşte aşk olabilir miydi bu? Ama bu adam kendisine hiç uygun değildi ki…”

Siyah Telaş , sadece bir kadının tutkusunu değil, binlerce kadının kalbinde başlayan ve bir gün bitecek olan yolculuklarındaki kırılmaları anlatıyor. Roman kahramanı Duru’nun saf ve temiz dünyasında biriktirdiği hayallerinin peşinden koşmasının öyküsüdür Siyah Telaş. Aşkın gözyaşına sığınan isyan halleri üzerinden hayatta yer bulmanın arayışı Duru için dramatiktir. Ancak okuyucu için de derslerle doludur ….

Severek Okunması Dileklerimle…

Eylül 2015 tarihi itibarıyla tüm kitapçılarda…

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

http://dgtanhukuk.com/blog

Her Yemek Gibi Her İş Aşkla Güzel !

Şahsına münhasır bir şeftir kendisi.  Mutfakta gerçekten; ama gerçekten şahaserler yaratıyor.  İnanın bana lezzetten kendinizi kaybediyorsunuz, misafirperverliği ve sunumu da bir ayrı muhteşem.  Sanki ilk defa yediğim bir yemekte, her bir tadı tatmış gibiydim.  Hele çiğ köftesi tarif edilemez tattaydı.    Etler deseniz; antrikotundan tutun da bonfilesine kadar her birinin yağını damarını yine büyük bir titizlikle ve lezzetle;  üzerinde kendi isminin yazılı olduğu bıçaklarla kesip doğruyor, etlerin üzerine kendisinin hazırladığı ve tarifi tamamen kendisine özgü olan sebzeli sostan ve deniz tuzundan serpiştiriyor ve yine büyük bir zevkle az evvel sıcaklığını ayarladığı ocağın üzerine yerleştiriyor.  Etler pişene kadar da ( ki her birinin ayrı süresi var) etlerin başından ayrılmıyor.  Etler tam pişmeye yakın bir koku veriyor ki, başınız dönüyor ağzının suları adeta ağzınızdan fışkırıyor.  İşte bu ellerden çıkan yemekleri yemek de herkese nasip olmuyor.  Hele ders almak, mutfağında öğrenci olmak; tavadan ateş nasıl çıkarılıp da sebzeler Wok Tavada pişer onu bile gösterdi… Çok şeref duydum.  Sayın Şef Fikret Özdemir’den bahsediyorum. Kendisini tanıyan adını daha öncesinden reklamlarda duymuş olan mutlaka çıkacaktır.  Kendisi yıllarca Portekiz’de yaşamış ve 6 dil biliyor dolu dolu bir insan.  Bir de son derecede ama son derecede koyu Fenerbahçeli, yani bizim takımdan 🙂 “En büyük Fenerbahçe” .  Öyle ki, gerek ofisinde gerekse de mutfağında Fenerbehçe bayrakları bulunduruyor.  Bir de ekibini unutmamak lazım tabii ki, her biri ki çoğu genç arkadaşlar mutfaklarına öyle bir renk katıyor ki anlatamam.  Bahsettiğim mutfak da Şişli’de bulunuyor.  İlgilenenler internette aratıp bulabilirler.

mutfak

Fikret Usta ve ekibi, nasıl yaptığı yemeklere tüm becerisini, tecrübesini, aşk ve sevgisini katıyorsa; aslında her iş böyle yapılmalı.  Fikret Usta herkese örnek olsun.

Gelelim bizim mesleğe, çoğu meslektaşlarımın özellikle dava dilekçelerinde kesin sürelere riayet etmediklerine tanık oluyorum.  İş davaları haricinde memleketteki davalar genellikle yazılı yargılama usulüne tabii oluyor. Ancak çoğu meslektaşlarımız dilekçelerinde tüm iddialarını ve savunmalarını belirtmeliyip, duruşmalarda şifahen savunduklarına dayanarak olayı sürdürmeyi yeğliyorlar; böylece ortaya eksik bir tablo çıkıyor.  Hukuk önemli bir branş, zira müvekkillerimiz ticari itibarlarını, paralarını ve hürriyetlerini elimize bırakıyorlar.  Diyeceğim o ki, her iş gibi hukuk da sevilmeden, aşksız yapılmaz.  Meslektaşlarım ve ben de dahil, hukuk bilgimizi meslek aşkıyla yoğurursak hem ortaya daha kaliteli ve tam dilekçeler çıkar, hem de müvekkillerin hakkı daha iyi ve garantili bir şekilde savunulmuş olur.

Adli Tatilin Bitişine yaklaşırken, Tüm Meslektaşlarıma Hayırlı bir Adli Yıl Dilerim.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanlaw.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Çorbanın İçine Bir Kere Sinek Düştü mü….

“Telaş” “Aşk” “Bağlanma” derken bir ömür geçiyor da haberimiz olmuyor….

Sonra, bir bakıyorsun ki,”sen aşk”sın dediğin seni kendisine deli divane eden, çoktaaan çekip gitmeyi kafasına koymuş da, gitmeyi inat etmiş de, gidiş biletini sana hiç sormadan almış bile…Kalan hep geride kalana oluyor; işte geride kalan da hep daha çok seven oluyor.Yıllanmış nice beraberlikler, evlilikler “şak” diye bitiveriyorsa demek ki var bir şeyler…

Vicdanımı, yüreğimi ve aklımı; ayrılıkları sevmeyen ve  boşanmalara karşı duran ruh haliyle yoğurdum bu hale getirdim.Hatta yazdığım roman bile, tutkusundan cayır cayır yanan, ayrılığı kendisine bir türlü yakıştırmayan bir ilişki üzerine. “Seninle bir ömür boyu yola devam edemem; çünkü sen egoistsin, çünkü senin şunun eksin, bana vakit ayırmıyorsun,…..” gibisinden lafları hiç bir ilişkiye yakıştıramadım.

arman

 

“Çorbanın içine sinek düştü mü, o sineği içinden çekip çıkarsan da; çorbanın devamını içerken miden yine bulanmaya devam ediyor; o yüzden insan vazgeçmeyi de bilmelidir; gidebilmelidir…Önemli olan, o sineği düşürmemektir.” Bu sözü dün bana çok sevdiğim bir kişi söyledi, kulağıma küpe olsun diye…. İleride lazım olabilir diye.. Belki de bir sonraki romanımın konusu olsun diye…

Bir söz, fikri bu kadar mı değiştirir? Kırılan testiyi hangi yapıştırıcı yapıştırabilir? Zorla güzellik olur mu?

Ama; bir yıl önce sorsaydınız o zaman; “Yok hayır!” derdim.  “İlişkiler, ne olursa olsun devam etmeli.  Terkedilen, gideni engellemeli.  Kendini daha çok sevdirmeli, gidişi-ayrılığı engellemeli.  Daha çok beraber olunmalı, sevişilmeli, güzel sözler söylenmeli, ayrılık olmasın diye daha çok emek sarf edilmeli, saç süpürge edilmeli…”

Kim bilir belki 30’lu yaşların egoistliği beni de sarmıştır; belki de dün çok sevdiğim kişinin söylediği bu söz…

Romanım “Siyah Telaş”ı, çok kısa süre içerisinde Türkiye genelinde tüm kitapçılarda bulabilirsiniz.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Leylim Ley !

Şu hayatta, konuşacak sözün olduğu kadar kendini gösterebiliyorsun…

Susabildiğin ölçüde de eziliyorsun….

Zira, ben de anamın karnından siyasetçi olarak doğmadım, yıllanmış bir köşe yazarlığı geçmişim de yok…

Yine de pes etmeden, yazmaya ve devamlı okumaya çalışıyorum.  Okudukça da öğreniyorum. Hem bilgi dağarcığım artıyor, hem de gerçek hayatta yaşayarak öğrenemediğim açıklarımı kapatıyorum.

Gazete küpürlerini okumadığım yaşlarda ve bir haber geçirdiğim günlerde, babacığımdan işittiğim azar hep bu yüzdendi şimdi anlıyorum….Çocukluk işte, çocuk dünyandan çıkıp, gerçek hayatla yüzleşmen ne kadar geç olursa, kendini şanslı adlediyorsun. Neyse ki, bu azarları işite işite, gündemi bir yerlerden yakalayabildik, öyle ki takipçisinin de bir hayli olduğu Vivahiba sitesi gibi güncel bir internet gazetesinde bir kaç yıldır köşemi muhafaza edebildim ve hala da severek yazmaya devam ediyorum.

Hukuk eğitimi, siyasetle içiçe gibi gözükse de aslında bambaşka iki alan.  Bir okurum, bana neden siyasete değinmediğimi sormuş.  Cevabım ise açık; çünkü pek anlamıyorum.  Zira, siyasetin de bana ihtiyacı olduğunu pek sanmam 🙂

Derseniz ki, sen hukuk dışında bir şey bilmez misin? Elbette bilirim.  Mesela güzel yemek tarifi verebilirim, ya da çeşitli derleme ve öykü üretebilir, yazabilirim.  Ancak eğitimin hangi alandaysa, o etiketi aldığımız bir ortamdayız.  O yüzden, ben hukukçu olduğum için ancak hukukla ilgili yazı yazmama izin var, dermişim.  Şaka şaka :))) “Gerçi her şakanın altında da bir gerçek var.”

Efendim, evet adli tatilde olduğumuz doğrudur.  Adliyede her şeyin durduğu da pek tabiidir.  Benim gibi iş kolik avukatların ofislerinde iş kovaladığı da diğer bir doğru olandır.  Bu ay 1 hafta kadar gittiğim Antalya’da çektiğim güzel bir kareyi paylaşayım, dedim sizinle.  O kadar da sıkıcı değilim anlayacağınız, ofis – adliye derken ben de arada bir tatil kafasını yaşayabiliyorum….

limon

Şimdi size söyleyeyim , Adliye’de hangi işler, adli tatil sürecinde tatile girmiyor….

a) İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delillerin tespiti gibi geçici hukuki koruma, deniz raporlarının alınması ve dispeçci atanması talepleri ile bunlara karşı yapılacak itirazlar ve diğer başvurular hakkında karar verilmesi.
b) Her çeşit nafaka davaları ile soybağı, velayet ve vesayete ilişkin dava ya da işler.
c) Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri ve davaları.
d) Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar.
e) Ticari defterlerin kaybından dolayı kayıp belgesi verilmesi talepleri ile kıymetli evrakın kaybından doğan iptal işleri.
f) İflas ve konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin işler ve davalar.
g) Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler.
h) Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler.
ı) Çekişmesiz yargı işleri.
j) Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler.

Gelelim Ceza Hukuku İşlerine ; Adli tatil süresince bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

 

Türkiye’ye Serbest Para Transferleri

Köşemi okuyan meslektaşlarımın çoğu, belki de bu konuya aşinadır.  Gümrük Bakanlığı’nın 15 Nisan 2015 tarihli Genelge’sindeki “Yurt İçine Nakit Girişi” başlıklı maddesine göre: “Yurda girişte aksine bilgi ve belge olmaması durumunda, kişilerin taşıdıkları nakdin kaynağına dair gümrük idaresine yaptıkları beyan esastır. Mal ve hizmet ihracat bedeli, transit ticarete ilişkin kazançlar, yabancı sermaye bedeli veya ‘diğer kaynaklardan’ temin edilen nakdin gümrük giriş noktalarından yurda getirilmesi serbesttir. Bu nakdin beyan edilmesi zorunlu değildir ve yolcular beyana zorlanamaz. Talep etmeleri halinde, yolcuların getirdikleri bu nakdi ‘Nakit Beyan Formu’ ile gümrük idaresine beyan etmeleri mümkündür. Yolcu tarafından yapılan beyanın doğru olup olmadığı gümrük idaresince gerçekleştirilecek kontrol suretiyle tespit edilecektir. Açıklamanın doğru yapılmadığının tespiti halinde, tutanak en az iki memur tarafından imzalanarak MASAK  (Mali Suçları Araştırma Kurulu)’ na bildirilir. Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanuna istinaden istenilen açıklamanın eksik yapıldığının veya hiç yapılmadığının anlaşılması halinde 2.500 TL’yi aşan farklar için aynı kanunun 16. maddesi gereğince gümrük idaresi tarafından, açıklanmayan miktarın yüzde 10’u tutarında idari para cezası kesilir ve söz konusu nakit muhafaza altına alınır.”

dolar

Bana kalırsa, bu genelgenin getirilmesi çok riskli oldu.  Zİra, 2004’ten önce yurda her türlü nakit girişinde beyan zorunluydu. Ancak,  bu son genelgeyle nakit girişinin miktar ve kaynak kontrolü tümüyle kaldırılmış oldu.  Kara para aklamanın önlenmesi mevzuatı da yine bu genelgeyle ihlal edilebilir.

Ayrıca, bu genelge, Gümrük Müsteşarlığı AB ve Dış Ticaret Genel Müdürlüğü nün 19.03.2008 tarihli “Nakit Kontrolleri” konulu genelgesine de aykırı olmuş oldu. Bu AB Genelgesinde şöyle bir düzenleme vardı: “15 Haziran 2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, yanında nakit olarak 10.000 Euro veya daha fazlasını taşıyan bütün yolcuların AB’ye üye ülkelere giriş veya çıkışlarında bu meblağı gümrükte beyan etmeleri gerekmektedir. Söz konusu girişim para aklama, terörizm ve suçlama ilgili sıkı düzenlemelerde bulunarak, AB düzeyinde gerçekleştirilen suçla mücadele ve güvenlik arttırıcı çalışmaları destekleme amacını taşımaktadır.”

Yorumu hepinize bırakıyorum, bence terörizmin ve başka türlü yoksuzlukların önünün kesilmesi için, devletin bir an evvel son çıkardığı genelgeyi yeniden düzenlemesi gerekir.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog