Fırtına

Bindik arabamıza, açtık müziği sonuna kadar;  Yeni Türkü- “Fırtına” çalıyordu bangır bangır teyipten.  Tüm İstanbul duyuyordu neredeyse…. Diyor ki denizlere çıkar tüm yollar sonunda…. Bizde de öyle mi? Fırtınalar, sıkıntılar, ayrılıklar, sorunlar, çözümlenmeyen işler, davalar,  bitmek bilmeyen kangren olmuş her türlü ilişki hepsi ama hepsi…

Aylar evvel yazdığım bir yazı vardı hatırlarsanız, “Namaste” isimli … Adli tatilin devam ettiği şu günlerde, uzun uzun düşünüyorum, içsel huzurumu arttırabilmek adına daha ne yapabilirim diye ? Cevabını çoktan bulduğumu düşünürken bulmadığımı ve aslında çoktandır kendi avutmuş olduğumu farkettim.  Çevremde ve hayatımda beni mutsuz eden, enerjimi tüketen insanları çıkarmakla huzuru bulacağımı zannederken, aslında yanılmış olduğumu farkettim.  İçsel huzuru sağlamak için yapılması gereken en önemli şeyin “Kabul”lenmek olduğunu farkettim.  Her şeyi kabullenmek, bakın sonra nasıl tüm sokaklarınız denize çıkıyor.  Bir deneyin bakalım, oluyor muymuş?  Bu yazımı okuduktan sonra, o an için başınıza gelen tüm olumsuzlukları, olayları, aslında yaşamamız gereken yanlış ama yaşadığınız ilişkileri, hiç kendinizi bile suçlamadan olduğu gibi ve bittiği gibi bir kabul edin ve kocaman bir tebessüm edin ,bakın nasıl rahatlayacaksınız …..

Ben denedim, işe yarıyor …. İçsel huzuru bulunca yüzünüz gülüyor, işinizde, ailenizle, sevgilinizle ilişkilerinizde daha da bir verimli ve huzurlu oluyorsunuz.

Yüzünün her daim gülüyor olmasına hayran olduğum ve kafasının her daim zehir gibi çalıştığını bildiğim bir  işadamı arkadaşıma, nasıl her daim böyle pozitif kalabildiğini sorduğumda, bana şöyle demişti : “Fırtına hep var Gizem, her yerde var; mühim olan fırtınanın yönüne doğru gardını ayarlayıp, kafanı eğip, dik tutabilmekte ya da yanlara doğru eğebilmektedir.”

firtina

Benim ifademle, fırtınayla dans etmeyi becerebildiğin ölçüde huzurlusun.  Ben daha yeni öğreniyorum.  Tam oturmadı henüz :))

Adli tatil vesilesiyle ben de kısmi kısmi tatiller yapmaya çalışıyorum, ancak yine de sizlerden gelen maillere hem cevap vermeyi aksatmıyorum, hem de bir kısmına köşemde de yer vermeye çalışıyorum takdir edersiniz ki…

Hazır fırtınadan bahsetmişken, bir okurumun mail ile gönderdiği soruya buradan cevap vermek isterim.  Mehmet Bey, bana hep hukuk uyuşmazlıklarındaki arabuluculuktan bahsettiğimi ve ceza hukukunu unuttuğumdan yakınmış ve beni eleştirmiş.  Kendisine emaille cevabımı göndermiştim ancak bir de buradan ilgilenenleri  bu  konuda bilgilendirmek isterim: Arabuluculuk, Türkiye’de sadece ama sadece hukuk uyuşmazlıklarında uygulanan bir uzlaşma prosedürüdür.  Ceza hukuku uyuşmazlıklarında “arabuluculuk” uygulanmaz, uzlaşma uygulanır. Bu da ancak, kanunda belirtilen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda mümkündür. Bu suçlar şunlardır:

• Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlar (cinsel saldırı suçları ve etkin pişmanlık hükümleri olan suçlar hariç)
• Kasten yaralama suçu (üçüncü fıkrası hariç, TCK madde 86; madde 88),
• Taksirle yaralama (TCK madde 89),
• Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK madde 116),
• Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK madde 234),
• Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkrası hariç, TCK madde 239).

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Sit Alanlarının Satışı ve Alımı Mümkün müdür?

Bu konu üzerine ayrıntılı araştırmam Datça Mevkisiyle tanışmama dayanır.  Daha öncelerinde bir arazinin satışı için bu kadar kafa patlattığımı anımsamıyorum.

Muğla İli, Datça Bölgesini bilirsiniz.  Zira tatile gayet elverişli, gerek doğal güzelliği gerekse butik otelleriyle keyif veren bir yöre.  Benim bu bölgeyle tanışıklığım mart ayında bir müvekkilim lehine borçlunun üzerine kayıtlı ve 1. derece sit alanı olan bir arazinin satışını istememle başlıyor.  Mart ayından beri yürüttüğüm bu işin son aşamasına geldik sayılır, öyle ki arabuluculuk sayesinde karşı taraf olan borçluyu uzlaşmaya bile ikna ettiğim söylenebilir. Önümüzdeki hafta Datça’da bir sonuç alacağımı düşünüyorum.

hjhu

 

Sizlerin de merak edebileceği gibi şu sorunun cevabını vermek isterim: “1. derece sit alanı olan bir arsanın satışı ve alımı yasal olarak mümkün olabilir mi? Özel mülkiyet konusu olabilir mi?”

Öncelikle belirteyim ki, yasa gereği bir arsa veya arazinin sit alanı olarak ilan edilmesinden sonra hak sahiplerinin bu karara belli süre ve koşullar altında itiraz etme hakkı var. Sit alanları kentsel sit alanı, tarihi sit alanı, arkeoloji ve doğal sit alanları olmak üzere çeşitlere ayrılıyor. Ayrıca, sit alanları 1. derece, 2. derece ve 3. derece sit alanları olarak derecelendiriliyor.

Bir arsanın varsa pafta, ada, parsel bilgileriyle birlikte adres bilgileri belirtilerek ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne başvurması yoluyla sit alanı olup olmadığını öğrenmek mümkündür.

Peki, sit alanı arsa satılabilir mi dersiniz? Sit alanı ilan edilen bölgelerde, hem sit zeminine hem de yapılara yönelik her türlü  müdahale ancak koruma bölge kurulundan izin alınması durumunda mümkün. Arsası sit alanı sınırları içerisinde kalan kimseler, takas imkanından da yararlanabiliyor. Ben de araştırıyorum bu konuyu şu anda, çünkü çok da bilinen bir husus değil.

KTVKK m.17/b gereğince; Sit alanı ilan edilmiş bulunan alanlarda mülkiyeti bulunan özel hukuk kişileri, koruma amaçlı imar planlarında getirilen hükümler nedeniyle kesin inşaat yasağı söz konusu olduğunda, müracaat etmeleri durumunda, belediyelerin ve il özel idarelerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarla yapılaşma hakkı bulunmayan parsellerin takası mümkün oluyor. Ayrıca, ilgili düzenlemeye göre de; “Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, aynı ada içerisindeki bütün parsel maliklerinin başvurusu ve karşılığında önerilen parsellerin tamamının kabulü koşuluyla, başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.

Bu düzenlemeler de gösteriyor ki,  sit alanlarının alınması ve satılması yasal olarak aslında mümkündür; sadece sınırlamalara tabidir.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Çek Yasasından Bazı Bilgiler

Son zamanlarda okuyucularımdan aldığım hatırı sayılır sayıdaki çek yasasıyla ilgili sorulara biraz da olsa cevap verebilmek adına; biraz kuru da olsa kanuni düzenlemelerle ilgili bilgi vermek isterim.

cekcek_1

Çek Kanununda çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, idari nitelikteki bir yaptırım olarak düzenlendiğinden bu değişikliğin zorunlu sonucu olarak Kanunun 5 nci maddesinin ikinci,dördüncü,dokuzuncu ve onbirinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.Yürürlükten kaldırılan hükümlerin niteliğine baktığımızda;

– Çek hesabı sahibi gerçek kişi veya tüzel kişinin yönetim organının çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurma yükümlülüğü,
– Karşılıksız çek düzenleyen kişi hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde mahkeme tarafından çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı verilmesi,
– Karşılıksız kalan çekle ilgili olarak Cumhuriyet savcılığınca kovuşturmaya gerek görülmemesi veya açılan davanın beraat ile sonuçlanması halinde çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilmesine ilişkin düzenleme,
– Karşılıksız kalan çekle ilgili uygulanacak adli ceza hükümleri.

İdari nitelikte bir yaptırım olan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına karşı yapılacak başvuru ve itirazlar hakkında 5326 sayılı Kabahatler kanunu hükümleri uygulanacaktır.

Karşılıksız kalan çek bedelinin ticari işlerde uygulanan temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödenmesi halinde çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, Cumhuriyet Savcısı tarafından kaldırılır ve bu husus Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirilir.

Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına ilişkin kayıt, kaydın girildiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra Türkiye cumhuriyet Cumhuriyet Merkez Bankasınca resen silinecek ve bu işlem ilan edilecektir.

Hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenleyen kişi,bu aykırılığı içeren her bir çekle ilgili olarak bir yıla kadar hapis cezası uygulamasından vazgeçilerek Cumhuriyet Savcısı tarafından üç yüz Türk Lirasından üç bin Türk Lirasına kadar hapis cezası uygulanır.

ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPAN KANUN İLE ESKİ VE YENİ TÜRK TİCARET KANUNUNDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERe baktığımızda…

1- Eski Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklik;

a) 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 726 ncı maddesinin birinci fıkrasında;

Hamilin cirantalarla ,keşideci ve diğer çek borçlullarına karşı haiz olduğu müracaat hakları çekin ibraz müddetinin bitiminden itibaren altı aya geçmekle zamanaşına uğrayacağı hükmündeki zamanaşımı süresi üç yıla çıkarılmıştır.

b) Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise;çek borçlularından birinin diğerine karşı haiz olduğu müracaat hakları bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ilekendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı geçmekle zaman aşımına uğramaktadır.

Yapılan değişiklik ile zamanaşımı süresi üç yıla çıkarılmıştır.

2- 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklik;

Yeni Türk Ticaret Kanunun 814 üncü maddelerinin birinci ve ikinci fıkralarında eski Türk Ticaret Kanununun yukarıda belirtilen hükmüne aynen yer verilmiş olduğundan bu maddedeki altı aylık zamanaşımı süresi üç yıla çıkarılmıştır.

Bana gelen bazı emaillere verdiğim ortak cevaplardan oluşuyor bu yazım.  Daha ayrıntılı sorularınızın olması durumunda lütfen epostam olan gizem.tan@dgtanhukuk.com’a sorularınızı gönderiniz; ben de memnuniyetle cevaplarım.

Bu arada, tüm okuyucularımın Ramazan Bayramı’nı şimdiden kutlarım, zira yarından itibaren sınırlı internetim olacaktır.  Ailemle beraber Amerika’ya gidiyorum, Orlando’ya.  İzninizle aileme doymak istiyorum biraz.  Ankara İstanbul arası mekik dokuyan bir aileye mensup olunca, beraber geçirilecek tatil günleri de kutsal oluyor haliyle…

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog

Arabulucuğu Daha da Sevdireceğiz Gibi

2 yıl önceydi, Amerika’da bu işin eğitimini aldığım Ohio State University ve diğer birkaç Amerikan Üniversite’sinden bu işin piri hocaları İstanbul’a davet edip, arabuluculuk konusunda sempozyum düzenlediğim… O süre içerisinde de, arabuluculuğu tanıtmak adına çeşitli sayıda yazılı ve görsel medyada yer aldım, hala da alıyorum zaman zaman….

Türkiye’de çoğu güzel şeyin tanınması, öğrenilmesinin ve benimsenmesinin zaman aldığı gibi vatandaşın “arabuluculuk”la tanışması da zaman alıyor….  Neyse ki umduğumdan daha da hızlı ilerliyor süreç.

Öyle ki haftada bir yazdığım köşemde bile okuyucularım arasından “Arabuluculuk nedir ? Hangi uyuşmazlıklar için başvuruyoruz?” şeklinde emailler alıyorum.  Tabii, arabuluculuğu eleştirenlerin sayısı da az değil; kimisi de Avukat sıfatımın yanında Arabulucu unvanını kullanıyor olmamı eleştiriyor… Olsun varsın eleştirsinler; ben de daha başka avukatlar gibi, ikisi de birdenim ve layıkıyla birden muvaffak olmaya çalışıyorum; takdir edersiniz ki. (Kendimi övüyor gibi olmasın, narsizm ve iticiliğin yeri değil :)))

arabuluculuk_gizem

Hemen belirteyim efendim, hangi uyuşmazlıklar için beni avukat haricinde aynı zamanda arabulucu olarak görebilceğinizi? Eğer karşı tarafla aranızda ceza ya da idare hukukuna girmeyen özel hukuk ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığınız varsa; alacak verecek ilişkisi, aile uyuşmazlığı, miras uyuşmazlığı ya da bunun gibi üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabileceğiniz türden uyuşmazlıklar; ve de aranızda maddi- manevi bir şiddet de bulunmuyorsa eğer buyrun o zaman arabuluculuk seanslarına ? Bir deneyin. Hiç mahkemelerde kuyruklar bekleyip, duruşma günü alabilmek için debelenmemize gerek yok.  Hem keseniz de rahat edecektir; zira arabuluculuk seansları için seans ücreti ödüyorsunuz sadece….. Harç yok, masraf yok…

Ne dersiniz, kulağa hoş gelmiyor mu?

Bana gelen diğer bir email, en çok hangi tarz uyuşmazlıklar için ofisime arabuluculuk başvurusu olduğu konusunda.

Diğer meslektaşlarımı bilmem ancak bana en çok icraya düşen borç ilişkileri ve miras davalarında başvurular oluyor.  Miras konusu, aile hukuku konusunu ilgilendiriyor da olsa; hakim kararının bulunması zorunlu olmayan durumlar için başvuru oluyor genelde. Mesela bir boşanma ilamı almak ya da nafaka için ofisime başvuranları; bu konu hakkında bilgilendirip; başvurunun yapılması gereken yerin ben değil fakat adliye olduğunu söylüyorum. O durumda hakimden karar alıyoruz ancak diğer miras konuları bu kapsama girmiyor.

Taraflar arasında iletişim açısından şiddetin hiç bir türlüsünün olmaması gerektiğini söylüyoruz; ancak ya seans başladıktan sonra taraflar birbirlerine girer; bağırış, çağırış başlarsa ne oluyor diye soruyorsanız? Ben hemen söyleyeyim, seansa hemen son verip, oradan uzaklaşın. ( ve ortamı terkedin arkanıza dahi bakmadan koşun dermişim :)))

Zira ben; bağırtı  çağırtıya, huzursuzluğa tahammülsüzlüğümle bilinen yapımla biliniyorum çevremde.  Belki de hep sonucu tatlıya bağlama isteğimden ötürü, hep uyuşmazlıkları çözüme bağlayabildim şimdiye kadar.  Bu da avukat sıfatımla değil, arabulucu sıfatımla mümkün olabildi.  Allah da devamını getirsin inşallah…

Arabuluculuğu bir deneyin, uyuşmazlıklarınız hem tatlıya bağlanacak, hem de iki taraf kazançlı çıkacak… İnanın bana…

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

gizem.tan@dgtanhukuk.com

http://dgtanhukuk.com/blog

Mesleki Deformasyonlar

Bilmem kaçıncı çaydı garsonun bana getirdiği?  Başta, güya bir saate yakın oturmayı planladığım Abant Gölü’nün çevresine geldiğim neredeyse 3 saat oluyordu. Vaktin nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlayamamışım. Yorgunluk işte.  Bunu ben de dediğime göre, artık herkes diyebilir bence.  Yorgunluğu bilmeyen yapımla yaşıyorum yıllardır.  Ancak epey yorgun olduğumu yeni yeni anlayabildiğim bir dönemdeyim.  Yahu, hayat ne kadar yorucu !!!  Ohh çekelim hep beraber hadi !!!

İçinize çekin bu güzel manzarayı… Ayaklarım her zamanki gibi 🙂

abant

İyi, hoş, güzel işimizi yapıp, paramızı kazanıyoruz; müvekkillerimizin yüzünü güldürüyoruz; peki ya geri kalan zamanlarda? Kendimizle başbaşa kaldığımızda ruh halimiz nasıl oluyor, dersiniz? Dünya ve hayatla bireysel mücadelemiz, sevdiklerimizle anlaşmazlıklarımız, içsel çekişmeler, hayallerimizin peşinden gitme isteği ve gerçekler hepsi ama hepsi üstü üste biniyor ve adeta bizi bir tükenmişlik sendromuna sürüklüyor.

Genelde doktorlarda özellikle de büyük ameliyatlar yapan cerrahlarda gördüğüm bir özelliktir, ölüme karşı büründükleri soğukkanlılık hali !! Ameliyatlarda ve tedavilerde, hastalarının derdine derman bulamazlarsa hastanın öleceğini en başında bildiklerinden; ölümle yaşam arasında çok ince bir çizgi vardır onlar için, bu da her daim mantıklı ve güçlü olmalarını gerektirir.  Duygusal yanlarını gizlemeleri ve bu yönlerini dışarıya pek de çaktırmamaları icap eder.

Bizim meslekte ise ölüm, kalım yok belki; kimseyi ameliyat da etmiyoruz ancak bizde de stres var hem de çok. Müvekkillerin keseleri, mal varlıkları, sinirleri, ruh sağlıkları bize emanet.  Sıkıysa canlarına, haklarına, mallarına ufak bir zarar gelsin; ensende bitiverirler vallahi ! O yüzden iyi avukat her daim müvekkilleri için hazır olda beklemeli ve yürüttüğü işlerle ilgili güncellemeler yapmalıdır ( update etmelidir) . Bunlar olması gerekenler tabii ki,  işini adam gibi yapmanın kuralları.

Peki ya, bizler? Yani avukatların mesleki deformasyonları ne olacak?

Avukat dediğin bakımlı olacak bir kere.  Sigaradan uzak duracak ve sağlığının elverdiği ölçüde her gün sporunu yapacak.  Eğer kendie bakacak kadar bile vakit bulamıyorsa o avukat, gerek müvekkillerinden gerekse de iş yoğunluğundan dolayı; o mesleği bıraksın daha iyi.  Tükenmişlik sendromu nereye kadar? İnsanı hayattan bezdirir, yemin ederim.  Mesleki deformasyonu minimuma indirebilecek bir hayat sürebiliyorsan; o mesleği icra et ve yaşamaya devam et, derim ben.

Görüntüsü son derecede bakımlı olan avukatların bir de içlerine bakmak gerekmez mi?  Bu mesleğin en ağır bedeli, bence “güven” konusunda oluyor.  En azından ben kendi adıma söyleyeyim, avukatlık mesleğinin deformasyonunu insanlara güven konusunda yaşıyorum.  İnsanlara güvenmek hiç bu kadar zor olmamıştı.  Bir de avukatın tuttuğunu koparması gerektiğinden, her istediğini yapabilmek istiyorsun; asla yenilmemek ve her zaman kazanan sen ol istiyorsun.  Biliyor musunuz, bu hissiyatın kalbe zararını ? Bu, mesleki deformasyon değil de, nedir? Bilen varsa söylesin….

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

http://dgtanhukuk.com/blog