Bir Fenerbahçe taraftarı aynı zamanda da bir Fenerbahçe Kulübü Üyesi olarak, sevinerek söylemeliyim ki, bu haftasonu Fenerbahçe’nin Olağan Genel Kurul Toplantısı ve Başkanlık seçimi vardı. Ben de gidip oyumu kullandım. Sayın Aziz Yıldırım, 12. kere Başkan seçildi, Efsane Başkanımızdır kendisi. Tüm Fenerbahçeli taraftarları olarak gözümüz aydın. Kendisini takdirle ve saygıyla tebrik ederim. Allah, Fenerbahçeyi Aziz Başkan’sız bırakmasın; nazarlardan korusun hem kendisini, hem bunca yıllık başarısını. Kolay değil, hiç değil; vazgeçilmez başkanımızdır bizim.
Taktım kulaklığımı, açtım en sevdiğim müzikleri şöyle pazar pazar sahil kenarında bir yürüyüşe daldım. Hava güzel, insanlar mutlu, gönlümüz hoş, şükür elimiz ayağımız tutuyor, en azından bir yürüyüş süresi boyunca pek bir bahtiyardım halimden. Zaten hepimizin en azından haftada bir, hiç bir şeyden yakınmadan sadece yaşadığımız için bile Allah’a şükredebiliyor olmamız lazım. Geri kalan zamanlarda zaten yeteri kadar sinir küpü, endişeli ve ızdıraplı hallerimiz olabiliyor. Migren atakları ve sinir bozulukları da cabası….. Dur konu dağılmasın !!
Nerede kalmıştım, evet “başarı” en seksi şey.
Güzellik geçici, akıl da bir anlamda geçici öyle değil mi ? Hepimizin bunama riski, her geçen gün daha da artıyor. Ancak, başarılar kalıyor geride. İnsanlar, hep başarı ya da başarızılıklarıyla anılıyorlar. Ölen insanın arkasından “yazık oldu, iyi adamdı” denilmesi bile; bir anlamda bir başarı göstergesi değil mi? Birilerine hakkında iyi şeyler söyletebilmek bile ? İnsanları yönetebilmek, kendini sevdirebilmek, seçilebilmek, kurallarını dinletebilmek ve birilerinin gözünde vazgeçilmez olmak, olabilmek !!!
Sizin, kendinizi 100% başarılı gördüğünüz bir konu var mı, hiç? Varsa abanın o alan üzerine..
Zira konuyu hukuka getirmem gerekirse, meslek olarak hukukla uğraşanların “başarı durumları” etkisini nerede gösterir biliyor musunuz? Kanun ve içtihatları doğru uygulamada. Avukat, kanunu yanlış yorumlayıp; müvekkilinin durumunu daha da aleyhe getirecek bir şekilde uyguladı mı, yanmış demektir. Hakim de yanlış yerde kalemi kırdı mı, vay haline o hakimin….Peki gelelim soruma, Yargıtay kararları bu anlamda ne işe yarıyor sizce hakimlerin başarılı ve doğru kararlar vermelerini sağlıyor mu dersiniz? Bence hayır ….
Peki, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin bir sonucu olarak hukukilik denetimi yapan mahkemeler ile hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı esastır bildiğiniz üzere….
Peki ya denetimleri yeterli ve başarılı mı? Güya var ancak eksik çok, başarıysa nerdeee…
Yargıtay’ın denetiminden geçip de, hukuki aykırılık olduğundan bahisle bozulan bir karardan dolayı mahkemede yargılama görevine katılan hakimlerin hukuki ve cezai sorumluluklara tabi tutulması kabul edilemez. Bu tür bir anlayış, öncelikle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin özünü zedeleyebileceği gibi, yargı görevinin yerine getirilmesini de temelden bozar.
Yargıtay denetiminden geçen bir kararda; kast derecesinde kusura dayalı bir hata varsa, bu konuda gerekli ihbarı Yargıtay’ın ilgili dairesi ve Ceza Genel Kurulunun zaten yapma zorunluluğu vardır. Bu yapılmadığına göre de, her hukuki değerlendirmede hata yapıldığı düşünüldüğünden; özellikle karar aşamasına katılan her hakim hakkında inceleme başlatılması ve tazminat ve hatta ceza sorumluluğu yoluna başvurulması, hele bu konuda hakimlerin görev yaptığı yerlerde bulunan savcıların “muhakkik” sıfatıyla hakimlerin denetimi konusunda yetkili kılındığını biliyor muydunuz? Sizce böyle bir ortamda verilen kararların “doğruluğu” ve “başarılığı” da göreceli olmaz mı? Bu başıboşluk halinde, aynı “tarafsızlık” konusunda gölge düştüğü gibi aynı zamanda da “yargıya güven” konusuna da çamur sıçramaz mı?
Nerede kalıyor o zaman “başarı”, nerede kalıyor “doğruluk”?
Başarılı İşler Yapıp ve Doğru Kararlar Verebildiğimiz Bir Hafta Olsun
Saygılarımla,
Avukat / Arabulucu Gizem Tan
gizem.tan@dgtanhukuk.com
twitter@avukatgizemtan