Sözleşmelerde Hata Ve Hile

Sevgili okuyucularım merhaba,

Önceki yazımda sözleşmelerde tehdit (ikrah) durumuna değinmiştim.  Bu yazımda ise kısaca “Sözleşmelerde Hata ve Hile” olması durumunda neler olabileceğine değineceğim.

Önceki yazımda Borçlar Kanunu kapsamında bir sözleşmenin özgür irade sonucu imzalanması gerektiği ve iradeyi sakatlayan etkenlerin olmaması gerektiğine değinmiştim. Peki ya taraflardan biri sözleşmenin esaslı unsurlarından biri ile hataya düştüyse ne olacak? Borçlar Kanunu  Madde 30a göre, “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşmeyle bağlı olmaz.” Burada, yanılgının “esaslı” olması şartı aranmaktadır.  Yani, hataya düşülen noktanın o sözleşme bakımından kurucu öneme sahip olması gerekmektedir.  Bu esaslı hata, açıklamada hata olabileceği gibi yani beyanında hata olabileceği gibi ( yanılan kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa, başka bir konu için açıklamışsa, yanılan sözleşme yapma iradesini gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için irade açıklamışsa, ya da gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde az/fazla bir karşı edim için iradesini açıklamışsa) tüm bunlar “açıklamada hata” olarak kabul edilir.  Diğer yandan, basit hesap yanlışlıkları ve saikte hata “esaslı hata “olarak nitelendirilmez.  Ancak, saikte hatanın bir istisnası vardır.  O da, bir kimsenin yanıldığı saikinin dürüstlük kuralları gereğince sözleşmenin temeli sayılması mümkün ise, ve durum da karşı tarafça bilinebilir nitelikte ise şu halde saikte hatanın da esaslı hata olduğu sayılabilir.  Bunun haricinde, sözleşmenin kurulmasına ilişkin  açıklamanın (iradenin) karşı tarafa yanlış iletilmesi halinde ortaya çıkan  “iletmede hata” hali de BK 33 anlamında esaslı hatadır.

Karşılıklı iradelerin örtüşmesi ilkesini bozduğu için sözleşmenin hükümsüzlüğüne yol açan hata (yanılma) hallerinde, sözleşmenin hükümsüzlüğü sebebiyle taraflardan en az birinin zarar görmesi olasıdır.  Bu gibi hallerde kendi kusuru ile yanılan ve sözleşmenin hükümsüzlüğüne sebep olan taraf, diğer tarafın sözleşmenin hükümsüzlüğü sebebiyle uğradığı zararı tanzim ile yükümlüdür.  Ancak bu durumun istinası, diğer tarafın yanılanın iradesinin hata sebebiyle sakatlandığını bilmesine ya da bilebilecek durumda olmasına rağmen sözleşmenin imzalandığı hallerde, yanılanın tazminat yükümlülüğünün ortadan kalkması halleridir.

ALDATMA (HİLE) hali ise, Borçlar Kanununun 36. maddesine göre, taraflardan birinin aldatması sonucu sözleşme yapan taraf yanılma halinin esaslı olup olmamasından bağımsız olarak sözleşmeyle bağımlı değildir.  Yani diğer bir ifadeyle, aldatma sonucu oluşan yanılmanın esaslı olması şartı aranmamaktadır.  Aldatmanın varlığı yeterlidir.

Sorularınız bekliyorum… Bu arada sarı yazdan bir kocaman merhaba ve sevgiler….

 

Avukat Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

 

Sosyal Medyada Paylaş