Sevgili okuyucuarım, tüm diğer köşe yazılarımda da zaman zaman belirttiğim gibi, arabuluculukta, tarafların karşılıklı olarak kabul edebilecekleri bir anlaşma yapılması amaçlanır. Hakemin tarafları bağlayıcı bir karar verme yetkisine sahip olduğu tahkimden farklı olarak arabuluculukta, arabulucu tarafları bağlayıcı bir karar veremez; tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmelerini kolaylaştırmak için onlara yardımcı olur.
İhtilaflı taraflardan her ikisinin de üzerinde anlaştığı arabulucu, değinilecek konuların gerektirdiği meseleleri yeniden inceler. Arabulucu, izlenecek usulü açıklar ve kendisinin tarafsız bir kişi olduğunu ve öyle kalacağını vurgulamalıdır. Uygun bir şekilde hazırlanmış bir anlaşma gerektiğinde icra edilebileceğinden, uyuşmazlığı çözmüş olacaktır. Belgelenme sürecine katılan Noterlerden, uyuşmazlıkların çözümünde arabulucu olarak yararlanılabilir. Bu süreçte de, tarafların gerçek iradeleri, hukukî işlemin içeriği ve sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan noterler, sonradan çıkacak uyuşmazlıkların kolayca çözülmesini de sağlayabilirler. Noterlerin, önceden katılmadıkları hukukî işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde de arabulucu veya hakem olarak faydalı olmaları mümkün olacaktır. Noterlerin bağımsız ve tarafsız konumları, arabulucu olarak atanmaları hâlinde, tarafların güvenini kazanmalarını sağlayacak; böylece uyuşmazlık çözüm müzakereleri daha ılımlı ve verimli bir ortamda geçecektir. Resmî daire sayılan noterlik dairesi, arabuluculuk müzakerelerinin güvenle gerçekleştirilmesi için elverişli bir mekân oluşturacaktır. Ayrıca noterler, sır saklama yükümlülüğü dolayısıyla, mesleğin icrası sebebiyle öğrendikleri sırları açıklayamaz, mevcut evrak ve belgeleri ilgililer dışında kimseye veremezler. Bu durum sayesinde noterler, ADR’nin temel özelliklerinden olan “uyuşmazlık çözüm müzakerelerinin gizliliğini” koruyarak, müzakerelerin özgür bir ortamda yapılmasını güvence altına alacaklardır.
Bir diğer ADR çözüm tekniği olan Tahkime gelirsek:
Tahkim, bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın, anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümünü özel kişilere bırakmaları ve uyuşmazlığın özel kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasıdır. Uyuşmazlığın çözümü kendilerine bırakılan bu özel kişilere “hakem” denir. Hakemlerin kendilerine havale edilen uyuşmazlığı çözmek (davayı görmek) hususunda hiçbir resmi sıfatları yoktur. Ancak, taraflar uyuşmazlığın çözümünü onlara havale etmekle, hakemlerin verecekleri karara razı olmuşlar ve hakemler o uyuşmazlık (dava) bakımından adeta bir mahkeme olmuştur. Bu sebeple, tahkime “hakem mahkemesi” de denir. Burada, söz konusu olan “ihtiyari tahkim”, yani tarafların anlaşmaları (rızaları) ile başvurabilecekleri tahkim yoludur. Taraflar, bir uyuşmazlığın (davanın) görülmesi için hakeme (tahkim yoluna) başvurmak zorunda değildirler, zira dava normal olarak devlet mahkemelerinde de görülebilir. Ancak, taraflar anlaşarak, belli bir davayı, tayin edecekleri (seçecekleri) hakemlere de götürebilirler. Tahkim, tarafların, hakkında kanuni bir yasaklama bulunmayan, kamu düzenini ilgilendirmeyen, kendi istekleriyle özgürce hareket edebilecekleri işlerden dolayı aralarında çıkabilecek hukuki ihtilafların çözümünü devlet yargısına başvurmak yerine kendi tercihleri ile belirledikleri bir (veya birkaç) kişiye bırakmak suretiyle sağlamalarıdır. Uluslararası ticari ilişkilerin günümüzde önemli boyutlara ulaşması yanı sıra taraflar arasında da uyuşmazlıkların önemli ölçüde arttığı gözlemlenmektedir.
Konuyla ilgili daha da ayrıntı isteyen okuyucularım bana aşağıdaki bilgilerden ulaşabilirler….
Saygılarımla,
Avukat / Arabulucu Gizem Tan
gizem.tan@dgtanhukuk.com
twitter@avukatgizemtan
http://dgtanhukuk.com/blog