Aslında Gitmedi, Yanlış Görüyorsun !!!

Acılı bir ana.  Kızını kaybetmiş, üstüne bir de dolandırılmış; dolandırıldığı parasını arıyor.

Trafik kazasında karşı tarafın kusuru yüzünden bacağını kaybetmiş, o zaman parası olmadığı için dava açamamış; şimdi bacağını protez de olsa geri almak istiyor, üstüne bir de tazminat davası açmak istiyor.

Terk edilmiş, bir de üzerine dayak yemiş; şimdi hem kocasını hem dayağı yememiş olmayı istiyor.

Kapıyı, bacayı kilitlememiş; evini soysunlar diye soygunculara davetiye çıkarmış; şimdi mallarının çalınmamış olmasını istiyor.

Mobese kayıtlarına güvendiği için oğullarını, sokak arasında dövüp iki el kurşunla canına kıyan katilleri savcının da ilgili yerlere yazacağı talimatlarla bulmak istiyor.  Ana ve baba, katiller ceza alsın istiyorlar hatta bunu o kadar çok istiyorlar ki gerekirse canlarını verebilecek kadar.

“Keşke alkollü araç kullanmasaydım da o gece Bostancı İskelesinin önünde tek suçu karşıdan karşıya geçmekte olan gencecik kızı ezmeseydim” diye taksirle yargılanan sürücü beraatini istiyor.  Ya kızcağızın annesi, babası ne yapsın; onlar da kızlarını geri istiyorlar.  Giden beden geri gelir mi?

IMG_1803

Savcılar, az dosyayla uğraşmak istiyorlar.

Araştırmayı, soruşturmayı; savcılar, adli merci yani polislere atıyor; polisler de savcıya atıyorlar. Polisler ve savcılar arasında çoğu dosya gidip geliyor derken “faili meçhul” birimine takılı kalıyor dosya … Binde 1 ihtimalle zamanaşımı süresince 6 ayda bir Savcı, Polisi rapor vermekle yükümlü tutuyor; polis de ne yapsın onlar da emir eli, takip yetkisi zaten Savcı’da ek delilleri araştırmak ve gerekli talimatı yazmak savcının görevi diyorlar… Bir de daimi arama kararı varsa mesela, eyvah ki ne eyvah; dosyalar oradan buraya gidip gelsinler, sonra bir de buradan oraya gitsinler…

Mağdur hakkını almak, hakim de aynı Savcılar gibi az dosyayla daha verimli çalışmak istiyorlar.

Avukatlar, işi bitirmek ve davayı müvekkilleri lehine çözmek istiyorlar.

Herkesin derdi kendine anlayacağınız. Keşkeler var, pişmanlıklar, yerine konması güç ve imkansızlıklar, yerine gelmeyecekler var… Zannedersem “pişmanlık” bu hayatta bir insanın kendisiyle başbaşa kaldığında kaldırabileceği ve yenebileceği en zor duygu, en sinir bozucu olan hissiyat…

Belki de suçu suçluya işleten “pişmanlıklardır” mesela öyle değil mi… her ne kadar “kast” ve “taksir” arasında suçu isteyerek işleyip işlememek konusunda fark olsa da, adli kolluklar, yargı mercileri, avukatlar da olsa… En güzeli insan psikolojisinin suçla mücadele edebilmesidir yani insanın kendi kendini “telkin edebilmesidir”, başka türlü hayat  geçemeyecektir. Mağdur kendini ümit dolu yarınlara adayarak, suç işleme potansiyeli olan da iradesine hakim olarak, daha fazla pişmanlık yaşamamak için destur ederek, eline koluna hakim olarak…

Resimdeki ayaklar bana aittir. Zira düşüncem şudur, mesleğini herkes “adam” gibi yapsın, eksiksiz ve sıkıntı yaratmadan. Hakimler, savcılar, avukatlar, polisler ve diğer merciler hepsi, tuttuğunu koparsınlar; takipleri sonuçlandırmayı hedefleyerek, çözüme bir an evvel ulaşmayı hedef alarak; ticari hayatta başarılarıyla bilinen Yahudiler gibi pratik ve sonuç odaklı olsunlar…

Gerisi kolay olacaktır. mağdur olanlar da, kendilerini avutacak duvarları o kadar sağlam örsünler ki, dışarıdan hava sızmasın içeriye…

Malı ve sevdiği giden, sanki gitmemiş gibi ; terk edilip, kocası tarafından dövülen sanki kocası hiç gitmemiş gibi; ceza kanunu kapsamında bir suça giden de suçun failinin en kısa zamanda bulunacağına dair kendisini öyle bir ikna etsin ki; umut dolu yarınlar için hayata sıkı sıkı bağlansın…

Sanırım hukukun temelinde de bu düşünce olmalıdır.

Suçlu en nihayetinde bulunup, yargılanacaktır; mağdur da en nihayetinde sevinecektir…

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Sosyal Medyada Paylaş