Bükemediğin Tedbir Kararlarını Öpeceksin

Davayı açtınız, ancak duruşma gününün gelmesine epey var.  Bir de üstüne üstlük müvekkiliniz çok zor durumda manevi, maddi anlamda. Ne yapmanız lazım?

Açtığınız dava türüne göre hazırladığınız dilekçede aynı zamanda ihtiyati tedbir talebi olduğuna dikkat ediyor musunuz?  Bunu talep etmek de yeterli değil malesef.  Talep ettiğiniz ihtiyati tedbir talebinin mahkemece dikkate alınıp, ilgilii kurum, kuruluş ve kişilere müzekkere yazıldığından emin misiniz?  Siz siz olun, ne UYAP’tan ne de mahkeme kalemine elden verdiğiniz dilekçelerin takibini elden bırakmayın… Aksi halde, müvekkilinizi telafisi mümkün olmayan zararlarla karşı karşıya bırakmış olursunuz…

Aman diyeyim, sakın ha… Bir de şu var tabii ki, mahkemeyi inandırmadan, ikna etmeden tedbir kararı almak mümkün olamayabiliyor çoğu zaman…Bunun için de tüm belgeleri, gerekli ya da teferruat olduğunu düşündüğümüz yazışmaları da  yapıp birer örneklerinin dosyaya girdiğinden emin olmak şart.

mahkeme

Güya bir hukuk devletiyiz ve çoğu dosyada aldığımız ihtiyati tedbir kararları için bile gerek Hukuk Muhakemesi Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tüm maddelerine avukatlar olarak sıkı sıkıya tabii olmak durumundayız.  Dilerim, 1 Kasımdaki seçimler de Türkiye’nin bir hukuk ve aynı zamanda laik, demokratik devlet olma özelliğine uygun olarak gerçekleşir ve de sonuçlanır.

Bükemediğin eli nasıl öpüyorsan, hukuk ve kanun gereği alınan mahkeme kararları ve tedbir kararlarını da öpmek durumundayız…Başka yolu yordamı yok.  Hukukun üstünlüğü deyip oturacağız!

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizem.tan

Kendimi Sürekli Bir Yerlere Yetişmek Zorunda Hİssediyorum…

Elbette süreler var efendim ! Biz de saatlerimizle yaşıyoruz avukatlar olarak.

Ben hukuk davalarına yoğunlaşan bir avukatım, tabii ki seçerek de olsa ceza davaları alanında da çalışıyorum.

CMK bir yana, Hukuk Uslleri Kanun’undaki süreleri esas alırsak, şöyle bir tablo çıkacaktır karşımıza:

Dava dilekçesi eksikse hâkim, eksikliğin tamamlanması için davacıya bir haftalık kesin süre verir.

Dava açılırken yatırılan avans yeterli değilse hâkim, eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verir .

Ön inceleme duruşmasında, taraflara (dilekçelerinde) gösterdikleri ve ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilmesi amacıyla gerekli açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verir .

Resmî senedin inkârı halinde hâkim gerekirse inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin süre verir. İstinafta eksik gider varsa, tamamlanması için bir haftalık kesin süre verilir (m.344).

Kanun, diğer bazı hükümlerinde ise, sürenin kesin olduğunu belirtmemiş ve fakat “bir defaya mahsus” tabirini tercih etmiştir. Kesin sürenin, “niteliği gereği uzatılmasının mümkün olmadığı süre” olduğu dikkate alındığında, “bir defaya mahsus” olarak belirtilen bu sürelerin de kesin süre olduğu değerlendirilmelidir.

Delil tespitinde itiraz ve ilave sorular için bir haftalık süre verilir  tarafların, bilirkişi raporunun kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizliklerin bilirkişi tarafından tarafından açıklanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebileceklerini düzenlemiştir. Ancak, buradaki iki haftalık süre kesin değildir; bilirkişi raporundaki hesaplamaların doğru olup olmadığının iki hafta içinde anlaşılmasının zor olması gibi durumlarda, taraflar hâkimden kendilerine daha uzun bir itiraz süresi vermesini talep edebilirler.

 

saat

“Telaş” ımız fazla oldukça bence dinç kalıyoruz.  Zira ben sürelerle arası iyi olan ve fazla telaşa kapılmadan süreyi de kaçırmadan, hayatı aheste aheste yaşama taraftarıyım. Ya siz?

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanlaw.com

twitter@avukatgizemtan

www.dgtanhukuk.com

http://dgtanhukuk.com/blog

Yarım Kalan Cümlelerin Acısı !!!

Yarım kalan her cümle, tamamlanmış olanlara göre çok daha acı…

Belki de, bitmemiş cümlenin hala umut kokuyor oluşundandır.  Kim bilir?

5 yıl önce kadar duyduğum bu söz beni o kadar çok derinden etkilemişti ki .. Şimdi, bu sözü nerede duyduğumu bile hatırlamıyorum. Zira, üzerinden zaman geçtikçe her şeyin ve hayatın daha da içine girdikçe zaten çoğu güzel ve acı şeyi bir yerlerden duymana bile gerek kalmadan bilhassa yaşıyıveriyorsun.. O zaman öğreniyorsun işte anyayı konyayı, kulaktan dolma yaşamıyorsun.

Yarım kalan her şey bana “Ayrılışları” anımsatıyor.  Ayrılık değil, dikkatinizi çekerim; “Ayrılışları” .. Ayrılışlar için derin ve çok üzüntü veren olgulardır benim için, doğuştan beri..Ayrılışlar, sevgilime sevgi ve aşkın bitişi ve bıçağın kağıdı kestiği kadar keskin bir nihayetle bitişe gelmek olabileceği gibi,yıllar evvelinde çok sevdiğim dedemi kaybedişimden, doğup büyüdüğüm şehri terkedip İstanbul’a göç edişimden tutun da, yarı cümlesini bitirmeden yolun ortasında bıraktığım üniversite flörtümden; duruşmalarına girdiğim ve boşanma ilamını aldığım müvekkillerim için diğer eşe karşı yarıda kalan ve bitmiş hislerine kadar… Hep kursakta kalınan sevgi sözcüklerini, güzel sonu olmayan, gelmeyen ve gelemeyen tüm gönül ilişkilerini, arkadaşlıkları ve vedalaşmaları anımsarım.

İşte ilk Romanım “Siyah Telaş”ın konusu ve fikri de bu duygudan doğmuştu 5 yıl önce kadar… Temelinde korkularım yatıyordu aslında …  Okuyucularım arasında Ayşe Hanım bana Antakya’dan email göndermişti.  Buradan cevap vermek istedim … Korkularım ve hüzünlerimi; yarattığım karakterler üzerinden anlatmaya çalıştım.  Kurgularımın gerçeklerle ilgisi yoktur tabii ki.  Ancak herkesin yaşadığı ilişkilerdeki kırılma noktaları, hüsran, derin tutkular, aşklar, sevişler ve derin kırılmalardan yola çıkarak senaryoyu oluşturdum.

siyah telas

Romanımı tamamen okuyup, bitirmiş  olan bir okurum ise bana aynen şöyle bir email göndermiş ( Çok sağolun Sevil Hanım) “Gizem Hanım, romanda verdiğiniz duygulara göre çok gençsiniz.  Bu kadar kalın sayfalı bir romanı ekseri yaşı daha geçkin olan yazarlar yazar.  Sizdeki büyük cesaret valla.  Devamı da gelir inşallah. Kutlarım..”

:))) Bunun yaşla bir ilgisi yok aslında.  Zira ben de zaman zaman kendimi çok yaşlı hissediyorum.  Bu çok da zor olmuyor zira, yaşadığımız ülke, sorumluluklar ve çeşitli gerginlikler içerisinde lay lay lom olamıyoruz.  Nasıl olalım?

31’e gelmiş yaşımla, zaman zaman 20’li yaşlarımdaki halimi anımsamaya çalışıyor ve geçmişi özlemle anıyorum.   Tam yaşlanıyor muyum kompleksine girecekken, beni her daim zinde  tutup bana pozitif enerji veren , benim yaşımın tam 2 katı yaşa sahip çok sevdiğim dostum ve en yakın arkadaşım aklıma geliveriyor. Dostumun dediğine göre de , henüz çok gençmişim ve yolun yarısında bile değilmişim  de nereden buluyor muşum bu sözleri, bu yaşlılık sempozyumunun yakınından bile geçmemeliymişim de …Zira, belki de kendisi beni çok sevdiğinden avutuyor da olabilir hani … 🙂 ama doğruluk payı da vardır herhalde:))) ne dersiniz? O kadar da ölmedik değil mi?

Ahh ahhh… dediğim gibi, o kadar çok şey var ki aklımda / aklımızda, bilinçaltımda / bilinçaltımızda ….Bu memlekette yaşayıp da kendisini gün be gün genç hisseden var mıdır acaba? Varsa, bana söylesin bir zahmet.  Ben de aynılarını yapıp, 20’li yaşlarımın ruh haline, gençliğine, toyluğuna dönerim böylece…  Böylelikle 2. Romanımın adı da “Beyaz Telaş” olur… Ne dersiniz?

Saygılarımla

Avukat Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

www.dgtanhukuk.com/blog