Mobbing Davaları

İşsizlik cabası, işini severek yapmak cabası, ekmek parası kazanmak cabası, giderlerini gelirinle orantılı hala getirebilmek cabası, bir de çalışanlar için mobinge uğramadan işyerinde başarılı olabilmek, kalabilmek cabası !!! Mobbing uygulamaları gün geçtikçe artıyor !!!  Nedir mobing?  “bir işyerinde, bir veya birkaç kişinin bir diğer kişiye uyguladığı, düşmanca ve ahlaka, etiğe aykırı yöntemlerle sistematiksel olarak yaptıkları psikolojik baskıdır”.

Peki, mobbing, hangi davranışlarla ortaya çıkar?  Çalışanın mesleki yeterliliğinin sorgulanması, çalışana  güvenilmediğinin hissettirilmesi, çalışana verilen süre içinde bitirilemeyecek görevler verilmesi şeklinde, çalışandan bilgi saklanması, çalışanın işyerinde görmezden gelinmesi, çalışma ortamı içerisinde diğer çalışanların yanında azarlanılması, aşağılanması şeklinde ve daha nice bu tarz davranışlarla, hedef alınan işçiyi işyerinden ayrılması için bezdirmek amaçlı yapılan her türlü psikolojik baskı mobinge girer.

Mobbing sonucunda da, mobbinge maruz bırakılan işçi istifa etmeye mecbur olur ve sanki bu kendi isteğiymiş gibi gösterilir.  Bu da o işçinin kıdem ve ihbar tazminatı talebinde bulunmasına engel olur…

Mobbinge maruz kalan işçilerin, mesleki bütünlük ve benlik duygusu zedelenir; paranoyaya ve kafa karışıklığı yaşarlar;  kendine güven duygusunu yitirirler, toplumdan soyutlanır; huzursuzluk, korku, utanç, öfke ve endişe duygularını yoğun bir şekilde yaşarlar;  ağlama, uyku bozuklukları, depresyon, yüksek tansiyon, panik atak, kalp krizine kadar giden sağlık sorunları ve travma sonrası stres bozukluğu yaşarlar.

Türkiye’de genel olarak mobbing uygulayan işverenler, İş Kanunlarının işçiyi koruyan tazminat ve işe iade hükümlerinden kurtulmak ve işçiyi istifaya zorlamak için uygular ve bu süreçte mobing’e maruz kalan işçi çoğu zaman psikolojik açıdan ciddi zararlar görerek istifa edip ayrılır.

Borçlar Kanununun 417. Maddesinde, işçinin hem kişiliğinin, hem de yaşam ve vücut bütünlüğünün korunmasına yönelik olarak düzenleme yapılmıştır. Maddede, işveren-işçi hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak, saygı göstermek, işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamak, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür hükmüne yer verilmiştir.  Ayrıca bu kanun maddesinde, işveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığıyla ilgili veya hizmet sözleşmesinin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabilir. Ancak özel kanun hükümleri saklıdır.

Ben mobing davalarına gömülmüş durumdayım, yoğun bir şekilde mobbing davaları üzerine çalışıyorum.  Sevgili müvekkillerime önerim genelde şu oluyor, mobbinge uğradığınızı düşünüyorsanız buyrun tazminat davamızı açalım, ancak asla kendi isteğinizle istifa etmeyiniz; kıdem ve ihbar tazminatı hakkınızı yok etmeyiniz.

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

Vector illustration (EPS10 includes transparency) Working under the boss pressure
Vector illustration (EPS10 includes transparency) Working under the boss pressure

Arayan Bulur !

Yeni yaşıma girdim bile bu hafta, valla 31 oldum bile çoktan. Zira; benim için daha yolun yarısına çok var denilebilir, ancak yine de yaşlanıyor olabilir miyiz acaba? Daha bir duygusal, daha bir duyarlı, daha bir aileye özlem, daha bir sevdiklerime bağlılık, hayat epey dingin benim tarafımda anlayacağınız. Burgazada, Büyükada derken epey bir adalı oldum çarşambadan bugüne değin. Ada bir huzurlu, bir huzurlu. Kimse bir şeyi dert etmiyor. Husumet kişiler arasında neredeyse yok denecek kadar az. İnsanlar konuşarak problemlerini hallediyorlar. Mahalle kültürü ağır basıyor, şehirli olmanın yozlaşmış olma bedelini ödemek de zorunda değiller gibi. Biz şehirliler, aslında farkında değiliz ancak şehirde yaşıyor olmanın ağır bedelini fazlasıyla ödüyoruz, yazları ya da fırsat bulduğumuz diğer zamanlarda da ilkel ancak huzurlu yerlere tatil amaçlı da olsa kaçmak isteyişimiz de belki tam bu yüzdendir.

adamasa

Hukuk ve kanun ihtiyacı; kargaşadan doğar. Bir yerde huzursuzluk, arbede varsa; o yerde mahkemeler ve hukukçu olmalı. Kişiler kendi husumetlerine çözüm bulamayıp, bir üçüncü kişinin müdahalesine gereksinim duydukları anda orada adliyenin olması şarttır. O gün bir okurum “arabuluculuk” la ilgili yazımda bana şöyle bir anlama gelen tweet göndermişti. “ Arabuluculuk, kadılıktır”. Hatta beni de eleştirmiş arabuluculuğu övdüğüm için.  Bu iddiayı, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk yasası daha tasarı halindeyken CHP de getirmişti. Ben de bu vesileyle, kadılıkla arabulucu arasındaki farkı tarif etmeyi isterim.

Osmanlı döneminde kadılar, yargıyı sağlardı, belediye başkanlığı yapar, kamu görevlileri hakkında rapor düzenlerler, merkezden gelen emirleri duyururlar ve sözleşmeleri onaylarlardı. Yani, bir hakim gibi gerek adaletin gerekse de hakimin yaptığı görev gibi, haklı ile haksızı tayin ederlerdi. Oysa ki, Türkiye’de benim gibi arabulucular; hukuki uyuşmazlıklarda hiç hakim gibi yargılama yapmaksızın sadece tarafların kendi iradeleriyle buldukları çözümlerle sözleşme hazırlarlar ve bu sözleşmeyi mahkemeden şerh almak üzere mahkeme kalemine sunarlar. Yani arabuluculuk, kadılık demek olmuyor. Bu arada, vatandaş için de ücret tarifesi çok uygundur, Baro’nun sayfasından teyit edebilirsiniz. Hatta daha da ilgilenenlere, benim 1,5 yıl önce düzenlediğim sempozyumun videosunu web sitemden izlemelerini öneririm.

Valla ne diyeyim arayan bulur, ben kendi hayatımda huzur arıyordum ve Allah’a şükür ne diyeyim; huzuru da buldum denebilir; Allah korusun… Hukukta da huzur olsun. Arabulucular çoğalsın, topluma barış gelsin; milleti kendi çözüm önerilerini getirecek kıvama ulaştıralım dilerim.

Adliyedeki arbedeler, insanlar arasındaki huzursuzluklar, siyasi gerilim ve kanunlardaki yetersizlikler de aynı benim gibi huzura kavuşsunlar.  Uyuşmazlıklar, uzlaşmayla giderilsin.  Yeter ki giderilsin bu anlamda bir kısım zümrenin arabuluculuğa “kadılık” ismini de vermesi bence hiç önemli değildir.   Kavram karmaşasından ziyade huzura bakalım.  Kanunlarımız, rekabetçi ortama ayak uydurup daha da çağdaşlaşmalı ancak önce zihniyet devrimi !

Huzurlu bir hafta dilerim.

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

Arayı Bul, Huzuru Al !

Gündem yoğun !!! Hem Türkiye’nin siyasi gündemi, hem merhum savcının şehit düştüğü Çağlayan Adliye’sindeki avukat geçişlerinin yapıldığı kapılardaki durum, hem Ağrı’daki teröristlerle çatışmanın sonucu yaralanan askerlerimiz, bunun gibi daha nice sorun ve sıkıntı hepsi ama hepsi bir gerilim, üzüntü sebebi, asla rahatlama yok memlekette.

Ne cinayetlerin sayısı azalıyor, ne hayvan katliamı, ne tecavüzler, ne işyerlerindeki mobingler. Bir sükut içinde olamadık memleket olarak… Kansere yakalanma riski de her geçen gün artıyor yurdum insanının.

Gerilim yüksek olunca, migren ataklarımız, alkol ve sigaraya daha çok eğilim, hukuka, adalete ve kanuni düzenlemelere, siyasi partilere, hükümete ve muhalefete söylem ve sinirimiz de dinmiyor elbette, artıyor da artıyor.

Bu ülkede yaşayıp da, tansiyon hastası olmamak mümkün mü ? Hayır değil elbette. Bakın önerim ne. “Arabuluculuk” . Zira, bu ünvanı boşyere almadım ben, ciddi çalışmalarım sonucunda avukat ünvanımın yanısıra “arabuluculuk” ünvanımı da kullanıyorum, e tabii ki uzlaşmayı önereceğim; savaş ve dövüşü değil.

Tavsiyelerim şunlardır …

1-Gelelim, tüm cinayet işlemeye meyilli olanlara; öldürmek çözüm değil; sorununuzu konuşarak halledin…

2-Gelelim, Çağlayan Adliye’sinde düzen ve asayişten sorumlu olan adli merci yani polislere… Avukatlarla anlaşın. Her Allah’ın günü avukat kapısında yaşanılan arbedeye çözüm bulun, avukatlara daha çok kapıdan geçiş imkanı yaratın.

3-Gelelim, bu hafta Ağrı’da teröristlerle çatışmada yaralanan askerlerin durumuna; ey Hükümet. Yetti gayrı bu ülkede teröristlerin ateşine şehit verilen asker sayısına ! Artık şehit ve yaralı askerlerimiz olmasın. Barışçıl çözüm önerileri getirin, biraz daha marjinal çözümlerle, temizleyin şu memleketi artık teröristlerden.

4-Gelelim, gerek insan gerek hayvanların haklarına, bedenlerine, yaşam haklarına tecavüz etme hakkını kendinde gören canilere. Yavaş olun, akıllı olun. Hiçbir canlıya zarar vermemeyi öğrenmek için önce kendinizle barışın, uzlaşın. Allah’ın verdiği canı, bir Allah alabilir.

5-Gelelim mobing davalarında işçilere zulüm eden işverenlere ve diğer davalarda karşı tarafındakilere zulüm eden taraflara; uzlaşmayı bilin; eğer işverenseniz işçinizi karşınıza alıp onunla çalışmak istemediğinizi söyleyin, adam gibi kıdem ve ihbar tazminatı ödeyin; işçinizle uzlaşın. Kazan-kazan mantığı çerçevesinde gittiğiniz zaman, şunu unutmayın kaybeden kimse olmayacak, siz de kazanacaksınız. O yüzden, bas bas bağırıyoruz; işçi işveren uyuşmazlıkları, alacak verecek ve icra işlemleri gibi özellikle hukuk uyuşmazlıklarında (cezai uyuşmazlıklar dahil değil) doğrudan dava açmaya değil, uzlaşmaya arabulucuya gidiniz.

Bu listemi arttırmak mümkündür, uzun lafımın kısası ister siyasi olsun ister hukuki hatta cezai mantık asla savaşmak değil uzlaşmak olsun. Ölen, yaralanan askerlerimiz olmasın artık, ülke kutuplaşması olmasın artık, adliyeler barış evleri olsun savaş evleri değil.

Kesinlikle ütopik değil, ben ve benim jenerasyonum, yani Özal döneminin çocukları olarak, özlemler ve beklentilerle büyütülüp, mutluluğa geç ulaşan tutku ve aşklarla donanmış kuşağız, o yüzden barışa hasretiz. Aşkı ve sevgiyi severiz. Barış ve sevgiye sahip çıkmak isteriz….Kavga ve savaş, ölüm kalım hiç bizlik değildir. Savaşların, galibi yoktur.

Biz birbirimizi sevmedikçe, kimse bizi sevmeyecektir.

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Merhum Savcının Rehni, Adliye Binası ve Silahla Adalet Arayan Garibanlar

Bu fotoğrafa bakalım dakikalarca… Ne hissediyorsunuz ? Sizi sormadan kendi hissiyatimi tanımlamak isterim.

Merhum Savcı’nın görevi başındaki çaresizliği, gözlerinin kayıklığı, mutsuzluğu, ailesini bir daha hiç ama hiç göremeyeceğini hissediyor oluşu, sessizce “ben görevimi hakkıyla yerine getiriyorum, benim günahım ne” deyişi; beni o kadar üzdü ki… Dakikalarca bu fotoya baktım. Hala daha bakıyorum. Allah tüm ailesine ve sevenlerine sabırlar versin, nurlar içinde yatsın Sayın Savcımız, kanı yerde kalmasın inşallah… Ölüme yalnız gitti, savunmasızdı; tek suçu kamuyu ilgilendiren mühim bir davaya bakıyor oluşuydu… Başka da suçu yoktu. Bu olay her Cumhuriyet Savcısının başına gelebilirdi, sadece kötü talih Mehmet Selim Kiraz’ı buldu…

Sevgili Okuyucularım,

Bu yazımı sadece ama sadece Merhum Savcı’mızın ruhuna adıyorum. Şahsen kendisini tanımasam da sevdiklerinin acısını çok derinden paylaşıyorum.Ben politikacı değilim, siyaset yapmayı da sevmem. Bu olayın siyasi boyutunu yazan köşe yazarları zaten var. Ben haddim bilerek bu yazımda değil avukat olarak, bir insan olarak tespitlerimi yazacağım.

Bu fotoğraf, büyük bir utanç kaynağıdır ve Türkiye’nin tarihine bence şu ana kadar yazılan en rezil olaylardan biridir. Yüzlerce güvenlik görevlisinin çalıştığı ve insanların adalet arayışı için uğradığı, çalıştığı bir binada; bu nasıl iştir, benim aklım ermiyor… Biz bu kadar mı savunmasız ve başı boşuz? Biz sadece tesadüf eseri mi yaşıyoruz bu memlekette? Madem savcımız rehin alındı, neden adliyenin katları boşaltılıyor da; farklı bir yöntemle gerekirse Rehin Alanlarla yapılacak bir uzlaşmayla Savcımız kurtarılamıyor ? Bu nasıl oluyor? Bunun hesabını kim verecek? Ne zaman verecek? Ölenin arkasından tedbir almışsın, giden geliyor mu ?

Bildiğim tek birşey varsa “Ecelle ölüm, şu an yaşadığımız hayatta ve Türkiye’de, büyük bir şans ve lüks”.

Bu ülkede hukuk olduğuna emin miyiz? Ben değilim üzgünüm. Bir avukat olarak, bu ülkede hukuk olduğuna emin değilim… Ben hiç bir şeyden emin değilim… Nasıl olayım ? Bu fotoğrafı hafızam, hafızalar nasıl unutsun? Bu başı boşluğu nasıl dolduracağız? Kim sesimizi duyacak ? Silahlarla çözüm olur mu? Berkin Elvan dosyası için yeni savcılar atanacak en nihayetinde… Eğer olur da bu dosyada katillerin adı tespit edilemez ve kamu oyuna duyurulamazsa, o zaman bu dosyanın diğer savcıları da bu çıkmazı hayatlarıyla ödeyecekler ?

Adliye binasına özellikle de Çağlayan Adliyesine, uğramadığım hafta neredeyse yok. Ben avukatlık kimlik kartımla girdiğim için, üstüm doğal olarak aranmaz; izin de vermem zaten. Neden vereyim ki?  Avukatlık Kanununa göre, yasal olarak üstümün aranmasına izin vermeyiş hakkım varsa; ben neden bu hakkımı ihlal ettireyim ? Bazı terörist grupların kötü niyetlerini neden biz avukatlar haklarımızı ihlal ettirerek ödeyeceğiz ki? Ancak, şimdiden başladı bile; avukatlara karşı cephe alış. Artık, bizlerin de üstünü didik didik arayacaklar. Nerede kalıyor o zaman; avukatlık cüppelerinin dokunulmazlığı….

Avukatlık kimlik kartın bile olsa, Çağlayan gibi bir Adliyeden geçiş yine de  zordur. Bir kere her kapıda baro kartını okutmanız gereken elektronik kapılar var. Dolayısıyla, sahte avukatlık kimlik kartını zaten bu kapılardan okutmak imkansız olduğundan; kapılar ve güvenlik bu tarz sahte girişlere zaten izin vermemektedir. Zira gerekirse, orada olay çıkar ve yine de geçişe izin vermez güvenlik…

Umarım, Sayın Savcı’nın öldürülüşü ve bu olayın arkasındaki tüm bilinmeyenler gün yüzüne çıkar. Savcının üzerinden de 10 kurşun çıktığı raporda netleşti, halbuki basına farklı duyurulmuştu…

Ben İstanbul Barosu Avukatlarından Gizem Tan, ekmeğimi hukuktan ve avukatlıktan kazanan bir hukukçu olarak, adliye binalarını her zaman soğuk bulduğumu söylemişimdir. Ancak Savcımızın başına gelen bu hadise, beni Çağlayan Adliyesine tamamen küstürdü. Savcımız, üstelik bir de görevini hakkıyla getiren bir hukukçu olarak ve dosyada epey ilerleme kaydetmiş başarılı bir savcı olarak; soğuk adliye binasında; çaresizce, yanında ve arkasında hiç bir savunması ve polisi olmadan böyle bir rehni ve ölümü asla haketmemişti. Sözün bittiği yerdeyiz bence…. Bence en iyisi, Çağlayan Adliyesini yıksınlar, yeni bir bina inşaa etsinler… Savcı’nın savunmasız bırakılan ruhu üzerine, o binada nasıl olacak da hukuk ve adaleti temsil edebileceğiz?

Basından takip ettiğim kadarıyla kimse şu noktaya temas etmiyor …. Gizlilik kararı olmayan her dosya alenidir, yani dosyada savcıların ve avukatların aşama kaydedip kaydetmediği Mahkeme Kalemlerinden rahatlıkla öğrenilebilinir. Bunun için silahların konuşmasına, kamu görevini yapan Saygın bir Savcı’nın hayatına kasdetmeye  hiç ama hiç gerek yoktu. Yazık oldu , çok yazık oldu !!!  Silahla çözüm asla olmaz….

Hukukun çok yara aldığı ülkemizde, bugün 5 Nisan olarak avukatlar gününü buruk bir şekilde kutlarım… Tüm meslektaşlarım ve ekmeğini hukuk yoluyla kazanan hukuk camiasının başı sağolsun… Sayın Savcımızın kanı yerde kalmasın… Ailesine sabırlar diliyorum…. Umarım Savcı’mızı yapayalnız kaderine terk ettiren zihniyet, yapayalnız kalır…

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan