Psikolojimden Çek Düşüncelerini, Ellerini !!! Kanun var Nizam var !

“Çok mutsuzum avukat hanım.  Herkes ruhumda yara oluşturuyor, biriyle uğraşsam; diğeriyle uğraşamıyorum. Kocam beni sabah akşam yıllardır dövüyor, sövüyor hemi de çocukların yanında. Aşağılıyor beni.  Dost hayatı yaşadığı kadınlardan tuhaf tuhaf öğrendiği seks hareketlerini üzerimde deniyor nicedir; cinsi sapıklar gibi. Son aylarda bana elini sürmüyor; sadece tokat atmak için ya da hatırlar mısınız bir dönem “İtilmişle Kakılmış” vardı; işte oradaki İtilmiş gibi saçlarımı arkadan kavrayıp kafamı sağa sola çekiştirirken kafamın üst kısmına dokunuyor pis elleriyle.  Bu durumdan kurtulmak için kara kara düşünüyorum, kocamın evinden 2 çocuğumu da alıp kaçsam yine de çözüm değil, zira bubam bana sanki fahişeymişim gibi davranıyor; böyle bir adamla evli olduğum için benden utandığını; çevrenin benim onun kızı olduğumu bilmesini istemediğini söylüyor. Anamı deseniz, benim deli olduğumu böyle bir adamla evliliğimin beni kötü yola düşüreceğinden emin; yani bana fahişeliği yakıştırıyor demek ki bilinçaltı…  İşim derseniz, bir restaurantta mantı, börek açıyorum son aylarda, günlük 50 TL karşılığı orada da restaurant şefi bana asılıyor, hem sarkıntılık yapıyor hem de benim gerizekalı olduğumu ve hamuru bile açabilecek kadar kapasitemin olmadığını, sadece bana acıdığı ve eve ekmek götürmem gerektiğini bildiği için işime son verdirmediğini söyleyip duruyor.”

İşte sizlerle yakın zamanda dinlediğim bir hikayeyi paylaşıyorum sevgili okuyucularım.  Tüm bu satırlarda okuduğunuz cümle ve eylemler “psikolojik taciz”e örnektir.    Tecavüz ve taciz illa iradesi dışında bir kadının cinsel organına erkek organının ya da erkeğin egemenliğindeki bir cismin girmesiyle meydana gelmez. O sadece cinsel tecavüz ve tacizin bir türüdür.

Eğer psikolojiniz yakınınızdaki veya uzağınızdaki bir kimsenin eylemi veya bir sözüyle kötü etkileniyorsa psikolojik tacize maruz kalıyorsunuz anlamına gelir ve bazı durumlarda sizi üzen ve mutsuz eden kişiyle görüşmeyi kesmeniz o kişiyi cezalandırmak için yetebilecek kadar etkili olmayacaktır.   Örneğin yukarıdaki durumda bu kadına yerimde olsanız ne yapmasını önerirdiniz? Ben hemen söyleyeyim, kocasına hemen bir boşanma davası; ayrıca hem koca hem de ana ve babasına manevi tazminat davası bir de üzerine bu kişiler hatalarını insanlık anlamında da anlayana kadar görüşmeme cezası artı işyerindeki şefine de yine manevi tazminat davası ve işyerine de mobing davası açmak, başka da önerebileceğim bir fikir yoktu zaten. Hepsi bu kadar !! Yani böyle durumlarda uzlaşma bile çözüm getiremez. Allah muhafaza, insanların mutsuzluk ve huzursuzluktan kendini astığı, intihar ettiği şu dönemde; mağduru da koruyarak kökten çözümler getirmek gerekir.

page_psikiyatrlar-anlatiyor-erkekler-niye-tecavuz-ediyor_153671937

Bir de şu var; mesleki deneyimlerimden yola çıkarak bu gibi hallerde; tacizi yapan, üzerinizde psikolojik baskı kuran ve sürekli sizi mutsuz eden gerek yakınızdaki kişiler aileniz , eşiniz ya da arkadaşınız, işvereniniz de olsa; size karşı tacizde bulunduklarını asla kabul etmeyeceklerdir. Öyle ki, her ne diyorlarsa ya da yapıyorlarsa sizin yararınız, menfaatiniz için yaptıklarını söyleyeceklerdir klişe laflarla.

Zira, psikolojk tacizi ispat etmek diğer cinsel tacizi ispat etmekten de daha zor olacağından; sizce bu durum yargısal aşamada tacizi yapan kişinin ekmeğine bal mı sürüyor dersiniz?

Hayır tabii ki, tacizi yapanın psikolojik bile olsa tacizi yaptığını ses kayıtlarıyla, tanıklarla ve diğer kanuni delillerle ispatlamamız mümkün olabilecektir.  Yeri gelmişken geçenlerde aldığım bir emaile de buradan cevap vermek isterim; devamlı sözlü hakarete ve sözvmeye maruz kalan işçiler ya da bireylerin ses kaydı almaları hukuken yasaklanmış bir hal değildir. Ancak mahkemede, karşı tarafın izni olmadan alınan bu kayıtları, mahkemeye sunmamız hakimin takdirine bağlıdır. Psikolojik tacize maruz kalan bazı müvekkillerimin de benden onay alarak kayıt almışlığı vardır, daha sonrasında bu aldığımız kayıtları mahkemede 1. dereceden delil olarak kullanmışlığımız da olmuştur.

Bütün hafta Merhum Özgecan Aslan’ın hikayesini dinleyerek ve acılı ailesine bir nebze de olsa destek olarak geçti, her üzülen vatandaş gibi ben de üzerime düşeni yaptım. Avukatlık zor mesleklerden, ancak bir de vicdanınız varsa ve insanlara yardım etmeyi seviyorsanız mucizeler yaratabiliyorsunuz. Bir önceki yazımda da söylediğim gibi, Türk Ceza Kanunun yeniden düzenleneceğini ve bir takım suçlar için cezaların caydırıcı olması için arttırılacağından adım gibi eminim. Basın ve Medya’nın rolü de bunda çok etkilidir, zira gazeteciler ve medya olmadan kamuoyunda hiç birşeyi duyurmamız mümkün olamayacaktır.

Psikolojimiz de en az bedenimiz kadar önemlidir, temiz tutalım kirlenmesine engel olalım. Cinsel tecavüze veya psikolojik tacize maruz kalankar, kaşındıkları ve buna davet çıkaran davranışları sergilediklerinden değil; bu davranışları yapanların caniliklerinden ve edepsizliklerinden mağdur durumdalardır. Hadlerini bildirmek için de Allah biz hukukçuları yaratmıştır diyelim, tecavüzün her çeşidinin bitmesi ümidiyle….

Saygılarımla

Avukat /Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Merhum Özgecan Aslan ‘ın Katillerine Dayak Cennetten Çıkmadır

Merhum Özgecan Aslan’ın tecavüze uğraması, sonra da vahşice öldürülüşüyle ilgili öncelikle bir kadın olarak, sonra da bir insan, avukat olarak  duyduğum üzüntü ve öfkeyi, çaresizliği köşemden haykırarak yazıyorum. Zira, bugün Tarsus Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Birimiyle de görüştüm ve Özgecan Aslan’ın ailesine gönüllü avukatlık desteği vermek istediğimi söyledim; bu benim bir görevimdir; tıpkı ceza alanında uzman diğer avukatların yapması gerektiği gibi.

Tek suçu, bir Allahsızın minibüsüne binmek  bir de kadın olması Özgecan’ın.  Bir abazanın aynı zamanda insan bile denemeyecek kadar gereksiz bir varlığın sapıklığına kurban gitti. Katili ve ona yardım eden diğer 2 caniyi kınıyoruz tüm Türkiye olarak ancak, onlar bundan da anlamaz ki. Onları diri diri yakmak belki de gömmek gerekir… Bazı suçlar vardır, Ceza Kanununu aşan bu da öyle bir suçtur işte… Cezası ayrı verilmesi gereken. Bu hadım olabilir, işkence olabilir; belki ceza sistemi Ortaçağdaki gibi “kısasa kısas” mantığıyla işleyebilirse, o zaman bu caniler biraz cayabilirler belki….

Tüm Türkiye’yi yasa boğdular, masum bir ailenin canına okudular, kızlarını aldılar, hem de hiç bir günahı olmayan gencecik bir kızı….Acımız büyüktür, hepimizin kızı, kardeşi, eşi, dostu var; bu durum hepimizin başına gelebilirdi. Bu olaya sahip çıkalım, yarın bir gün unutulmasın.  Daha nice Münevver Karabulut cinayetleri, Özgecan Aslan Cinayetleri görmeyelim; bu sapıkları tamamen yok edici yasalar çıkartalım; öyle yasalar olsun ki bu sapık, caniler Caysınlar hiç bir suç işleyemeyecek kadar etkisiz olsun bu mikroplar…

ozgecan_4484

BU VAHŞETE BİR SON VERİLMELİ … KADINA KARŞI ŞİDDET VE VAHŞİCE İŞLENEN BİR CİNAYET, KURBAN 20 YAŞINDA MELEKLER KADAR MASUM BİR GENÇ KIZ SUÇU SADECE MİNİBÜSE BİNMEK.  BİR BAKIN BAKALIM CEZA KANUNUNDA BUNUN CEZASI NEDİR ? AĞIRLAŞTIRIMIŞ CİNAYET YA DA VAHŞİCE ÖLDÜRMENİN KARŞILIĞINDAKİ CEZA KAFİ MİDİR ACABA ? ÖZGECAN’IN ANNE VE BABASINI BİR NEBZE RAHATLATABİLECEK ÖLÇÜDE MİDİR?

Allahtan ailesine başsağlığ, Özgecan’a da rahmet diliyorum; yeri cennetlik olsun; ruhu şad olsun.  Özgecan’ın katilini ve katiline yardım eden diğer 2 kişi (şimdilik bildiğimiz 2 kişi)  savunmak isteyen hiç bir avukat olmayacaktır eminim olmasın da zaten. Her ne kadar Anayasal bir hak da olsa; Caniler, savunulamaz savunulmamalıdır; en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

TCK’da cezaları en ağırlaştırıcı hapis cezası olsa bile bu bile yetmez yetmez. Hadım getirin, işkence getirin, idam getirin şu yasaya da, TCK ‘da CEZALAR BİRAZ CAYDIRICI OLSUN !!!! CAYDIRICI !!! DAHA FAZLA KURBANLAR GİTMESİN !!! AİLELER KIZLARINI BİR HİÇ UĞRUNA, CANİLERİN CİNSEL SAPIKLIKLARI YÜZÜNDEN, VAHŞET SONUCU TOPRAĞA GÖMMEK ZORUNDA KALMASINLAR…

Allah, hepimizi Allahsızlardan korusun. Okuyucu kitlelerimiz geniş, toplumun farklı kesimlerine kadar ulaşabiliyoruz dolayısıyla tüm toplumu elimizden geldiğince biliçlendirmektir bizlere düşen. Yasa koyucuların farkındalıkları yüksek olsunlar, CEZA KANUNUNDA DÜZENLENEN BU VE BUNUN GİBİ DİĞER VAHŞİCE İŞLENEN SUÇLARIN CEZALARININ AZ OLDUĞUNU BİLSİNLER, FARKETSİNLER ARTIK !!!

Bu ülkede kadın olara yaşamaya korkar olduk artık….

Daha fazla Münevver Karabulutlar, Özgecan Aslan’ları toprağa gömmeyelim; kadın olmanın bedelini ödemeyelim. Özgecan Aslan ve daha nice basına yansımayan fazla bilinmeyen ve konuşulmayan cinayete kurban giden  masum bedenlerin ruhu şad olsun, Allah’tan rahmet ailelerine de sabırlar dilerim.

Saygılarımla

Avukat Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

gizem.tan@dgtanhukuk.com

Aslında Gitmedi, Yanlış Görüyorsun !!!

Acılı bir ana.  Kızını kaybetmiş, üstüne bir de dolandırılmış; dolandırıldığı parasını arıyor.

Trafik kazasında karşı tarafın kusuru yüzünden bacağını kaybetmiş, o zaman parası olmadığı için dava açamamış; şimdi bacağını protez de olsa geri almak istiyor, üstüne bir de tazminat davası açmak istiyor.

Terk edilmiş, bir de üzerine dayak yemiş; şimdi hem kocasını hem dayağı yememiş olmayı istiyor.

Kapıyı, bacayı kilitlememiş; evini soysunlar diye soygunculara davetiye çıkarmış; şimdi mallarının çalınmamış olmasını istiyor.

Mobese kayıtlarına güvendiği için oğullarını, sokak arasında dövüp iki el kurşunla canına kıyan katilleri savcının da ilgili yerlere yazacağı talimatlarla bulmak istiyor.  Ana ve baba, katiller ceza alsın istiyorlar hatta bunu o kadar çok istiyorlar ki gerekirse canlarını verebilecek kadar.

“Keşke alkollü araç kullanmasaydım da o gece Bostancı İskelesinin önünde tek suçu karşıdan karşıya geçmekte olan gencecik kızı ezmeseydim” diye taksirle yargılanan sürücü beraatini istiyor.  Ya kızcağızın annesi, babası ne yapsın; onlar da kızlarını geri istiyorlar.  Giden beden geri gelir mi?

IMG_1803

Savcılar, az dosyayla uğraşmak istiyorlar.

Araştırmayı, soruşturmayı; savcılar, adli merci yani polislere atıyor; polisler de savcıya atıyorlar. Polisler ve savcılar arasında çoğu dosya gidip geliyor derken “faili meçhul” birimine takılı kalıyor dosya … Binde 1 ihtimalle zamanaşımı süresince 6 ayda bir Savcı, Polisi rapor vermekle yükümlü tutuyor; polis de ne yapsın onlar da emir eli, takip yetkisi zaten Savcı’da ek delilleri araştırmak ve gerekli talimatı yazmak savcının görevi diyorlar… Bir de daimi arama kararı varsa mesela, eyvah ki ne eyvah; dosyalar oradan buraya gidip gelsinler, sonra bir de buradan oraya gitsinler…

Mağdur hakkını almak, hakim de aynı Savcılar gibi az dosyayla daha verimli çalışmak istiyorlar.

Avukatlar, işi bitirmek ve davayı müvekkilleri lehine çözmek istiyorlar.

Herkesin derdi kendine anlayacağınız. Keşkeler var, pişmanlıklar, yerine konması güç ve imkansızlıklar, yerine gelmeyecekler var… Zannedersem “pişmanlık” bu hayatta bir insanın kendisiyle başbaşa kaldığında kaldırabileceği ve yenebileceği en zor duygu, en sinir bozucu olan hissiyat…

Belki de suçu suçluya işleten “pişmanlıklardır” mesela öyle değil mi… her ne kadar “kast” ve “taksir” arasında suçu isteyerek işleyip işlememek konusunda fark olsa da, adli kolluklar, yargı mercileri, avukatlar da olsa… En güzeli insan psikolojisinin suçla mücadele edebilmesidir yani insanın kendi kendini “telkin edebilmesidir”, başka türlü hayat  geçemeyecektir. Mağdur kendini ümit dolu yarınlara adayarak, suç işleme potansiyeli olan da iradesine hakim olarak, daha fazla pişmanlık yaşamamak için destur ederek, eline koluna hakim olarak…

Resimdeki ayaklar bana aittir. Zira düşüncem şudur, mesleğini herkes “adam” gibi yapsın, eksiksiz ve sıkıntı yaratmadan. Hakimler, savcılar, avukatlar, polisler ve diğer merciler hepsi, tuttuğunu koparsınlar; takipleri sonuçlandırmayı hedefleyerek, çözüme bir an evvel ulaşmayı hedef alarak; ticari hayatta başarılarıyla bilinen Yahudiler gibi pratik ve sonuç odaklı olsunlar…

Gerisi kolay olacaktır. mağdur olanlar da, kendilerini avutacak duvarları o kadar sağlam örsünler ki, dışarıdan hava sızmasın içeriye…

Malı ve sevdiği giden, sanki gitmemiş gibi ; terk edilip, kocası tarafından dövülen sanki kocası hiç gitmemiş gibi; ceza kanunu kapsamında bir suça giden de suçun failinin en kısa zamanda bulunacağına dair kendisini öyle bir ikna etsin ki; umut dolu yarınlar için hayata sıkı sıkı bağlansın…

Sanırım hukukun temelinde de bu düşünce olmalıdır.

Suçlu en nihayetinde bulunup, yargılanacaktır; mağdur da en nihayetinde sevinecektir…

Saygılarımla

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

gizem.tan@dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan

Ablam Aşktan Öldü

Siz bu şarkıyı bilir misiniz? Sezen Aksu’nun eski şarkılarındandır bir 10 yıllık geçmişi vardır, diğer şarkıları kadar da çok da bilinmez hani.  Ancak harika şarkıdır…

Geçtiğimiz hafta bir iş için 1 günlüğüne Bodrum’a gittim.  Bodrum bu mevsimde daha bir güzel oluyormuş meğersem.  Tam Gümüşlükten merkeze doğru arabayla giderken, bir yağmur başladı size anlatamam. Fırtınayla birlikte hızlanan yağmur neredeyse arabayla beni uçuruyordu.  Bunca yıldır araba kullanırım ve iyi şöför de olduğum söylenilir ancak güçlükle vitese hakim olabildim, işte tam o sırada bu şarkı çalıyordu; ben de sesini sonuna kadar açtım biraz yol stresini de alsın diye, bangır bangır dinledim, bu şarkıyı…ve aklıma bir an belki de başlıktan ötürü, yıllar önce okuduğum bir haber geldi… Çocuk gelinler….

Türkiye genelinde evlilik yaşının 10’a kadar inebildiğini, biliyor muydunuz?  En son Ağrı’daydı sanırım bir gazetede okumuştum, 10 yaşındaki bir kız çocuğu kendinden 50 yaş büyük 60 yaşında bir adamla görücü usulüyle evlendirilmişti.  Bunun sebebi olarak da “namus” gösteriliyordu.  Doğu’da, aileler, kız çocuklarına ‘Bizden gitsin. Benim sırtımdan gitsin’ diye bakar ve yola başvururlar mutlaka duymuşsunuzdur,  bir de tabii ki yoksulluk, aile içi şiddet da erken yaş evliliklerin gerekçeleri arasında. Bu korkunç durumun bir sonucu olarak da elbette bu hal,  çocuk gelinlerin temel hak ve özgürlüklerini tamamen ortadan kaldırıyor.

cocuk gelinler

Şöyle ki, son yıllarda mahkeme izniyle 18 yaşın altında evlenenlerin de oranında artış var. Bu arada, 18 yaşın altındaki annelerin bebeklerinin ölme riski yüzde 60 daha fazladır, buna rağmen bu risk göze alınıyor.

Hatırladığım bir gazete haberine göre, Adana’da 13 yaşındaki kız ile 16 yaşındaki oğlanı evlendirdikleri ileri sürülen aileleri hakkında, “çocuğun cinsel istismarına yardım” suçundan yedi buçuk yıl hapis istemiyle dava açılmıştı. Sonucunu görseler bile ailelerin yine de akıllanmadığı ortada, çünkü bu tarz evlilikler azalacağına her yıl artan oranlarla devam ediyor.

Biliyorsunuz ki, görücü usulü evliliklerde; evlendirilecek kızın fikri sorulmuyor yani kaderine razı gelmek durumunda. Yine hatırladığım bir habere göre; Diyarbakır’da sevdiği gence varamayıp, kendinden 30 yaş büyük adamla evlendirildiği için kendini asan 16 yaşındaki bir kız çocuğunun arkasından kardeşi de aynı yola girmemek için kendi canına kıymıştı.

Peki memleketimizde, bunu doğrudan engelleyen yasalar var mıdır? Hayır yoktur. Peki sizce Türkiye’de yasalar görücü usulü ile evlilikleri ve çocuk yaşta evlilikleri engellemeye kadar yetecek güçte mi? Tabii ki hayır… Eğitim ve ekonomik düzeyin daha düşük olduğu doğu’da çocuklar kız olarak doğmanın bedelini, ömürleriyle ödüyorlar. Tabii ki istisnalar vardır, ancak genelde durum böyle malesef…

Aşık olmak, sevdiğine varabilmek, eğitimini sonuna kadar tamamlayabilmek, yaşama hakkı; Anayasa’da var düzenlenmiş çoktan ancak hayata geçişte problem var…Eee, icraat olmazsa neyleyelim biz Anayasa’da süs gibi duran hakkı hürriyeti….

Elbet tüm bu yasal eksiklikler giderilecektir… Ey hükümet, kanun koyucu duy çocuk gelinlerin seslerini…

Saygılarımla,

Avukat / Arabulucu Gizem Tan

www.dgtanhukuk.com

twitter@avukatgizemtan